27 Mart 2015 Cuma

En Güzel Tiyatro, En Büyük Yalan - Burma (Myanmar)




Şu anda resmi adı Myanmar olsa da Burma demek geciyor benim icimden.. Cuntanın gelip bir gecede değiştirdigi ismi kullanmak istemiyorum. Hele ulkede yasayanlara yuzyillarca “Burmese” dendikten sonra.. Evet, sadece Burmese yok bu topraklarda.. onlarca etnik koken, hatta azinlik sayılamayacak kadar genis populasyonlu bir cok millet var dogru. Ama tıpkı kendi topraklarımızda yasayan herkesi “Türk” görebilmemizin birlestiriciliğine benzer sekilde yasamis bu tarihi ülkenin adı da aynı sekilde anılmayı hak ediyor. Zaten ülkede yasayanların bır çoğu da hala Burma demeyi tercih ediyor..

Katı bir askeri rejim hüküm sürüyor burada. Ingilizler kovalandıktan sonra başa gecen, kısaca “cunta” denen uniformali abiler ulkeyi bir kaos kasesinden alip bir baskasina yerlestirmis durumdalar. Etrafi Cin, Tayland, Banglades ve Laos ile çevrili bu koca ülkede insan haklarından bahsetmek mumkun degil. Her sey askerlerin kontrolu altında. Demokrasi varmıs gibi yalandan yapılan secimler, her zamanki gibi oyu atanın degil, sayanın kazandığı sonuclar doguruyor. Bizdeki gibi oy haftası tatile giden vatan hainleri olmasa da kazanan hep iktidar..





Muhalefet liderleri, kahramanlar öldürülüyor, onların velihatları ve halkın sevgilileri onyıllarca ev hapislerinde çürüyorlar (nobel barıs odulu alsalar da).. sokaktaki insanin elestiri yapması soz konusu degil. Sizi iyice tanıyıp güvenmeden yorum da yapmıyor kimse. Evinden alınan, bir daha hic görülemeyenlerin bir cok hikayesini duyuyoruz. Malezya’dayken (Melacca), Burma’lı bır garsonla tanısıp uzun uzun sohbet etme imkanım oldu. Kuzey’de, Cin sınırına yakın evlerinde yasamaya calısırlarken abisi ve babasının bir ihbar yuzunden haksız yere suclanıp tum koyun onunde kursuna dizildigini ogrenmistim. Bu genc adam da ailesini bırakıp ulkesinden kacmıs ve birlesmis milletler pasaportu ile kimliği degismis sekilde kendine yeni bir yasam kurmaya çabalıyordu.. Asker her yerde asker vesselam..

Cunta ulkenin dort bir yanında ayrılıkcılar ile catısma halinde. Yani bizim dingilin ağladigi muslumanlar eziyet ceken tek halk degil. Onlar kadar budistler de, Cin sınırındaki milisler de, Laos sınırındaki gerillalar da, Banglades tarafındaki Hint kokenliler de hep ellerinde silahla yasıyorlar.  Ozellikle budistler, 1950 sonrasında demokrasi yanlılarını destekledikleri icin hep olagan supheliler ve surekli baskı gorup olduruluyorlar. Yine Yangon’da, sadece kadınlardan olusan bir grubun kucuk caplı bir gosterisine sahit oldum. Askerler gelip hemen ortalıgı temizlediler..






Aynı cunta, gecen yıllar boyunca haklı nedenlerle yabancı gozunde ortaya cıkan kotu izlenimi kırmak icin bir suredir (4-5 yıldır) turistlerin ulkeye girisine yavas yavas izin vermeye baslamıs..  tamamen PR calısması olan bu ilk yaklasımın sonunda turizmden gelen para istahlarını o kadar kabartmıs durumdaki su anda elini sallayana vize veriyorlar.. ama bu vize sizin ulkeye girmenizi saglamis gozukse de, o topraklarda yasananları gormemeniz ve duymamanız icin akıllıca planlanmıs bir oyundan ya da tiyatrodan farklı degil.. ulkenin dort bir yanı catısma icinde. Tum etnik gruplar, askerler ve haliyle hukumet ile catısma halindeler.. Turkiye’yi ornek verirsem; ulkenin sadece İç Anadolu Bolgesinde dolasma hakkınız var. Ne Karadeniz’e ne Trakya’ya, ne de Antalya ve Van ile irtibat kurmanıza izin verilmiyor.. Tam da bu sebeple gercek bir tiyatro sahnesindesiniz aslında. Onların istedigi yerleri goruyor, onların ızın verdigi yerlerde kalabiliyor ve yolculuk edebiliyorsunuz..  internet erisimi Cin’den farklı degil, bir cok web sitesine erisim yasak.. tum servis saglayıcılar devlet denetiminde. Çanak anten tabi ki yok. ayrıca telefonlar uluslararası kullanıma kapalı, yani aranamıyor, mesaj bile alamıyorsunuz..







Ancak bir yandan da her sey olumluya dogru (bizler icin) hızlı sekilde ilerliyor. Tabi yine turizm sayesinde.. ulkeyi ziyaret eden oncu turistlerin elestirilerinin dikkate alındıgını goruyorsunuz. Daha gecen sene ulke icindeki ATM’ler kullanılamazken su anda istediginiz her yerden para cekmeniz mumkun (yerel doviz). Yine neredeyse hic bulunamayan kablosuz internet baglantıları yerine artık butun guest house ve cafelerde “free wifi” yazıları camları susluyor.. bunların izinleri de vatandasın yüzü suyu hurmetine değil, turizmin sicak parası yuzunden oldugunu soylemeye gerek yok sanırım.. bu yuzden ornegin 2012 yili Lonely Planet’i (an itibarı ıle son basımdı) hic bir ise yaramıyor.

Ulke bir backpacker ıcın ciddi sekilde pahalı. Kimle konussak, fiyatların bu garip artısına inanamadıklarını soyluyor.. cunku hukumet her kalem ıcın bir raic belirliyor (ki oldukca yuksek) ve bunun en az %15’ini vergi olarak alıyor. Dolayısı ile turizmin vatandasa da pek bir faydası yok. Evet kucuk hediyelik esyacilar, taksiler, lokantalar az da olsa vergisiz para kazanıyorlar dogru ama resmi kazanılan paraların cok buyuk bir oranı askerin cebine giriyor. O yuzden ziyaret ettiginizde yerel halkı da dusunerek alısveris yapmakta fayda var. ornegin suyu bir yerden alıyorsanız cikolata ıcın bir baska yeri tercih edin.. yemegi hep aynı yerde yemeyin..

Ulkeyi ziyaret eden turistin kafasına gore bir yerde kalma sansi da yok. Hukumetin izin verdigi lisansli guest house ve otellere giris yapmanız gerekiyor. Bu lisansli noktaların da fiyatlarını yine usttekiler belirledigi icin icinize kacan miktar elbette mantık sınırları dısında. Ornegin Yangon’da sıradan bir dorm icin 15 dolar isteyebiliyorlar (bi de kahvaltı yok. bildigin vicdansızlik).. tabi bu arada GH sahiplerinin her aksam ellerindeki kayıtları en yakın askeri birime goturup imzalatmak ve kopyalarını vermek zorunda oldugunu soylememe gerek yok..

Yine bindiginiz otobuslerde hemen bir gorevli girip tum pasaport bilgilerinizi yazmanız gereken kagıtları dolastırıyor. Yani nereden gelip nereye gittiğiz, nerede ne kadar kaldıgınız gıbı ulke ici tum hareketlerinizin haritası cıkarılıyor.. yani kısaca cunta caliyor siz oynuyorsunuz. Ve cebinizden cikan paranın buyuk bir kısmı bu diktatorlugun kasasına gidiyor. O yuzden mumkun oldugunca yerel halk ile temas etmek, bu guzel insanlardan bir seyler almak lazım..

Evet, Burma halkı cok ama cok fakir. Yuzyillardir suren diktatorluk donemleri herkesin boynunu bukmus. Ama dıs dunyayı hic bilmedikleri icin mutsuzlukları bu acilara paralel buyumemis. O yuzden hala gulumseyen, saf, yardımsever insanlara dokunuyorsunuz.. ama degisimi farketmemek de mumkun degil. Bu hızla devam ederse bundan 10 yıl sonra ikinci bir Tayland gormek maalesef mumkun gibi.. simdiden bazı turistik noktalarda fotograf icin para isteyen cocuklari, aksam 6 bile olsa siftah parası icin satıs yapmaya calısan (lucky money) uyanıkları turetmis yeni duzen.. 


yani saf ve temiz insanlara dokunmak ve yeryuzunde karsılıksız iliski kurabileceginiz az sayıdaki cografyalardan birini ziyaret etmeniz icin cok da vaktiniz yok. Ulkeye o kadar ciddi bir turist akını var ki ben Inle Lake’i ziyaret ettiğimde ogrendim, benden bir kac ay once, high season doneminde tum GH’lar dolmus ve gelen turistlerin konaklayabilmeleri icin tapınaklar kapılarını acmak zorunda kalmıslar.. zaten ben oradayken en az 5-6 yeni GH yapımı baslamıstı bile..






Tabi bu yazılanlar 2014 Mart ayı icin gecerli olan bilgiler. Her sey inanılmaz hızlı degisiyor. Yarın belki ulkedek karısıklıklar yuzunden bambaska yasaklar gelecek ya da bir cok sey daha da rahatlayacak. O yuzden yolunuz oraya dusecekse ciddi bir arastırma yapmanızda fayda var. ben yapmadım ama yolum uzerinde bir cok gezgin ile tanıstıgımdan guncel bilgileri almam mumkun oldu.. benzer bir durumunuz yoksa sizin icin en iyisi hala uluslararası forumlar..


Tum bu olumsuzluklara ragmen Burma hala gorulesi bir yer. Ozellikle yabancı ile en az temas kurmus South East Asia ulkesi olması dolayısı ile karsılastıgınız manevi zenginlik tarif edilemez.. her yerde at arabaları hukum suruyor, bina kirliliği yok. satıs yapmaya calısan, uzerinize cullanan, bagiran adamlar gormuyorsunuz..  herkes gulumsuyor, fakirligin ve mutlulugun naifligi her yerde karsınıza cıkıyor. Sanırım paha bicilmez olan da bu..

Geriye donup baktıgımda aklımda ilk ve en cok bu gozlerinin ici gulen insanlar geliyor.. Ama Burma’yi tarif etmek için en cok “Pagoda toprakları” demek dogru olacak sanırım.. baktıgınız her yer Pagodaların hukmu altında. Ufka her baktıgınızda en az bir pagoda silueti oksuyor gozlerınızı.. Ve Budizm hic bir yerde olmadıgı kadar derin nüfuz etmis toprakların genine.. ve haliyle en birlestirici noktası da o..  binlerce Pagoda ve Buda heykeli sadece gosteris degil, hayatın da anlamı. Herkes temple ve pagodalara bagıs yapmak ıcın yasıyor ve yarısıyor. Her erkek cocuk mutlaka rahip egitiminden gecmek zorunda ve fakirlik sebebi ile bu zorunlu egitim sonrası cogu kafaları kazılı ve turuncu kiyafetler ile devam ediyorlar hayata. Nasıl olsa halk tarafından maddi ve manevi olarak besleniyorlar.. En cok da bu yuzden cuntaya en buyuk tehdit onlar zaten..


Felaket tellallıgı yapmak istemiyorum ama dunyanın gerceklerının burada yasanmayacagını dusunmek de saflık olur. Oncelikle bu guzel insanlar turizm nedeni ile kotuye dogru, paranın esaretinde degisecekler. Bu ornekleri bir cok komsuda gormek mümkun.. Ayrıca hukumetin bu kadar ciddi kaynak sagladıgı yeni “is” kolunun sadece benim tarafımdan gorulmeyecegi de kesin. Ayrılıkcılar kendilerine dogrultulan her silahın, sevdiklerine zarar veren her merminin icinde bu yeni ziyaretcilerin ödedigi paraların oldugunu anlayacaklar. Ve o gun geldiginde, tarihte hep oldugu gibi Burma’da da turizmi baltalamak ve gelenleri korkutmak icin terorizm baslayacak. Mandalay’de, Bagan’da bombalar patlayacak. Ve yine kimin haklı, kimin haksız olduguna bakmaksızın, sucluyu sucsuzdan ayıramadan insanlar ölecek. Kendi adıma ben, bu yasanacak acilara uzulecegim elbet, ama sebepleri dusununce bu saldırıları gerceklestirenlere ne kadar kızabilecegim bilmiyorum.. Kazan cok uzun zamandır kaynıyor, bizim olmayan bir corbanın tadına bakarken dilimiz yanacak ve her zamanki gibi birileri sadece yanlıs zamanda yanlıs yerde olacak..

Burma’yi tanımak icin fazla zaman yok belki de, o yuzden elinizi cabuk tutun derim..


Rota

Yukarıda bahsettiğim sebeplerle ulkeye giris icin cok fazla sansiniz yok.. ben Tayland’a siniri olmasına ve bir cok giris noktasına ragmen, o sırada yasaklandıgı icin karadan giris yapamadım. Sansıma cok ucuza ucak bileti buldum (30 dolar) da maddi olarak cok etkilenmedim.. Burma’da iki uluslararası havaalanı var, Yangon ve Mandalay’de.. o yuzden fazla sansınız yok. AirAsia iki destinasyona da ucuyor ama Yangon neredeyse yarı yarıya ucuz (bknz. Bangkok ile mesafe). Giderken air asia yerine “Nok Air”i tercih ettim. Hem daha ucuz hem de 15kiloya kadar bagajınızı bedavaya tasıyor. AirAsia fiyatlarına bir de en az 10 dolar (benim gibi 8kg’lik cantanız olsa bile) eklemeniz lazım..  Yangon secmenin tek dezavantaji, kuzeye cıktıktan sonra ulke dısına ucmak icin tekrar (muhtemelen Mandalay’den) tekrar bir otobus yolculugu yapmak zorunda olmanız. Ama benim gibi maddi olarak kazancınız varsa cok sorun degil..

Bunun yanında benim yaptıgım hataya dusup donus biletinizi oradan almaya kalkmayın. Sagolsun Hanoi’deki konsolosluk yine guler yuzume hurmet edip giris-cikis biletsiz, otel rezervasyonsuz vizemi verdi ama az daha Burma icinde ucak biletsiz kalıyordum. Tabi ki bir acentaya giderek biletinizi alabilirsiniz ama benim gibi kurusunuzun hesabını yapıyorsanız biletinizi onceden alın. Cunkum basta dedigim gibi ulkede telefonlarınızı kullanamıyorsunuz, uluslararası dolasıma kapalı.. ben internetten alısverisimi tamamlamak uzereyken basıma geleni anladım.. 3D secure islemi icin telefonunuza gelen SMS’i web sitesine yazmanız lazım.. tabi ki gelen giden bir sey yok J o yuzden sagolsun kadim dostum Eray’dan yardım alarak cozebildim sorunu..

Ayrıca paranız bol ya da vaktiniz az ise ulke icinde Air Mandalay’in paket ucusları var. 4 destinasyona  1 ay icerisinde istediginiz zaman ucabilir, karsılıgında 400 dolares de odeyebilirsiniz.. ama ben neredeyse aynı paraya 22 gun her sey dahil gezdigim.. tamamen size ve butce-zaman iliskinize kalmıs bır durum..

Para derdiniz cok yoksa bile onerim Yangon’dan ulkeye girip yine aynı yerden ulkeden cikmanız olur.


Bu sayede buyuk bir cember cizerek, “izin verilen” her yeri gorebilirsiniz. Nacizane onerim su sekilde;



- Yangon inis, sehri gezis (2 tam gun gayet yeterli)

-          Otobus ile Kalaw’a varıs. Oradan 2 ya da 3 gunluk trekking turu alarak (almadan cok zor, kalacak yerleri ayarlamanız cok zor olacaktır, ayrıca tur organizatorleri buyuk cantanızı otobus ile Inle Golune yollayacaklarından agırlıktan da kurtulacaksınız) Inle Lake’e varıs. (minimum 3 gun)


-          Inle Lake’e varıs. Guzel gonlunuz bilir ama en az 3 gun keyif yapmak, devasa golun etrafında bisikletle dolasmak, sarap baglarını ziyaret etmek, temple ve pagodalara ayak surtmek, gol turu yapmak ve dinlenmek icin daha azı olmaz..


-          Hsipaw’a otobus yolculugu ile varıs (Sipo okunuyor). Burada da nefis bir doga (kalaw-Inle arası bildigin corak arazi, gunesli gunlerde ciddi zor ve keyfisiz oldugunu duydum) ve yuksek irtifada en az 2 gunluk trekking. Cografya kadar insanların profili de tamamen degisiyor. Cok keyifli ve acikcasi ulkenin en ucuz yeri.. bir cok insan gidip tahmininden fazla kalıyor. Kucuk ama keyifli, nehir kenarında bir kasaba. Etrafta bir cok guzel selale de var..


-          Tren ile Pyin OO Lwin’e varıs.. bu tren yolculugu olmazsa olmaz. Milattan onceden kalmıs bir trenle yavas yavas, her kucuk istasyonda durarak, sallantıdan dusen cantalarınızdan kafanızı korumaya calısarak unutulmaz manzaralar ile yapılan bir rota. Ve tabi bu rotanın ve Burma’nin en ozel anlarından birini de burada yasayacaksınız. Gok Teik Bogazından,devasa bir vadiyi birlestiren tren rayları ile yerden 100 metre yukarıdan bu dudak ucuklatan sahneyi deneyimlemek unutulmaz.


-          Pyin oo Lwin’de pek bir sey yok, ama bir onceki gunun tren yolculugunu ve yorgunlugunu unutmak icin en az 1 gun gecirip botanik bahcesini ziyaret edebilirsiniz..


-          Minibus bozması bir aracla Madalay’a varıs. Mandalay en az 3-4 gunu hak ediyor.


-          Mandalay’den basit bir bota atlayip bereketli Irrawaddy nehri uzerinden iki gunde Bagan’a varıs..  bot turları haftada iki gun ve aynı sekilde bagan Mandalay de calısıyor. Gunlerı kontrol etmek lazım, hem bu keyifli yolculugu kacırmamak hem de bosuna gun kaybetmemek ıcın..


-          Bagan. En az iki gun vermek lazım. Gerci bir sure sonra her yer aynı gozukmeye baslıyor. ıkıncı aksamın otobusune binmek en iyi fikir..


-          Ngapali Beach’e otobus (bu opsiyonel cunku mesela ben oradayken cuntacılar o tarafa gidisi kapatmıslardı. Siz oradayken acildiysa kacırmayın, gidenler dunyanın en guzel kumsallarından biri diyorlar. Gerci GH yok, hep resort ve iyi oteller oldugundan butce derdi yaratır)


-          Pyay’a otobus. Muhtesem ve az bilinen bir destinasyon. Zaman ayırıp 2 gun gecirmenizi oneririm..



-          Yangon’a otobus..



Buraya istereniz ornegin Golden Rock’ı da ekleyebilirsiniz ama ben gidip gordum hic de onermem. Bildigin daş işte. Fotograflarındaki gibi etkileyici de değil. Ruhani acıdan da bir sey katmıyor. Illa gidecekseniz de haftasonuna ve hacı olmaya gelen halka yakalanmayın..

Ancak burada çok önemli bir nokta var. ülkedeki iç savaş sebebi ile hangi bölgelerin turiste açık olup olmadığını birinci elden öğrenmenizde fayda var. bunun için de Yangon’daki devlet turizm ofisine gitmenizi öneririm.. sonar karşınıza suprizler çıkmasın. Ofisin yeri yine Sule Pagoda’nin güneyinde, Demokrtasi parkı’nın arkasında. Büyük kilisenin yanı (MTF)..




Para


ATM’lerden para cekebiliyorsunuz. Sadece 1 sene once bu “luks” olmadıgından insanlar ceplerinden yuzlerce, binlerce dolar ile gezmek zorunda kalıyorlarmıs. Ayrıca 2006 sonrası olması gereken yeni jenerasyon banknotlarda hic bir tahribat, koselerde kırıklık kabul edilmedigi icin buyuk problemler yasanıyormus. Saka degil, ben otel odasında para utuleyen bir arkadasımı biliyorum, bildigin delilik..

Simdi oyle bir sorun yok ama yanınızda dolar bulundurup bozduracaksanız en iyi kurları bankalar veriyor. Eskiden (yine bir sene once) havaalanında turistlere hava atmak icin her nasıl bir mantıksa parasını 100 kat degerli gosterip bozdurtmaya calısan cunta adam olmus ve black market’i engellemek icin bankalara yuru ya kulum demis..  ayrıca dolar bozduracaksanız 100’luk banktnotlar en iyi kuru veriyor, 50 ve asagisi en dusuk kura sahip. Bence gerektiginde para ustu derdini ortadan kaldırmak icin yanınızda 5 ve 10’luk banktnot da olsun..

Eskiye nispet, en iyi kuru ben oradayken havaalanı dövizcileri veriyorlardı.


Her yerde kendi paraları gecse de sadece trenlerde dolar odemesi yapmanız lazım. Euro da kabul edilmiyor. Yine sacmalık ama askerde mantık yok iste :)

O yuzden hıc dolarsız da gezmeyin. Gerci 1 senede o kuralı da degistirmis olabilirler.



Ulasım



En cok otobus kullanacaksınız. Ama mandalay yangon arası haric otobus kalitesi pek de ic acici degil. Hatta air condition seviyesi tum Asya’nin en dusuk seviyesinde. Donmamak icin ozel caba sarf etmeniz gerekecek. Yanınıza en kalın kıyafetlerinizi ve benim hayat kurtarıcım duck tape’inizi almayı unutmayın. Kafanızın uzerindeki kırık hava kanallarından kurtulmanın en guzel yolu. Gerci ben bir kac kez perdeyi alıp bas ustu bagaj tarafına sıkıstırmayı da akıl ettim ama her zaman papaz pilav yemez.. ayrıca otobuste koyar kafayı uyurum demeniz mumkun de degil. Her asya ulkesinde karsılastıgınız disko ortamı sesli muzige ya da karaoke calınmasına alısmıs olabilirsiniz.. bu ozellikler de size kurtarmayacak cunku hırsızlıgı onlemek icin her molada tum otobus bosaltıldıgından sizin uyku da gume gidecek.  Burma’da bu bir kural ve karsı cıkmanız mumkun degil. Tıpıs tıpıs iniyorsunuz..










Treni cok az yerde secebileceksiniz ve genelde cok yavas oldugundan pek iyi bir tercih değil. Sadece yangon’da meshur bir sehir ici tren var. merkez garden yola cıkıp 3.5 saatte tum sehri dolasarak aynı noktaya donen bu yolculugu mutlaka yapın.

Otobus icin aracılar ve GH’lar pek bir fark almıyorlar. Bir cok yerde terminaller sehrin uzagında oldugu icin de git gel yapmak daha buyuk kulfet. Verin abilere parayı zorlamayın.. zaten pahalıya gidiyorsunuz, uc kurus fazla bir sey degistirmiyor..

Asya’da dolaşıyorsanız zaten trafiğin akış yönünden başınız dönecek. Her değiştirdiğiniz ülkede “lan bu arabalar ne taraftan geliyordu” diyene kadar ezilmek an meselesi. Ben ciddi ciddi yola attığım her adımın yarısında kendimi fıkradaki domatesler gibi bulacağımdan korkarak panic yapıyordum. Burma’da işler iyice absürd. Ingilizler zamanında trafik haliyle soldanmış. Sonra cunta yine bir gecede bunu saga çekmiş. Ama araçların çoğunun direksiyonu hala terste olduğundan dönüşler filan hem komik hem de tehlikeli.  Şoförleri seyretmek ise apayrı bir keyif.. tabi ezilmediğiniz sürece..

Bu arada neredeyse her backpacker’da ülke çıkışında havaalanı vergisi ödeniyor diye bir bilgi var. hepimiz bir şekilde duymuşuz. 2014 Mart itibarı ile öyle bir şey yok ama siz yine forumları didikleyin yoksa son dakikada parasız kalabilirsiniz..



Konaklama



Cok cok cok pahalı.. daha dogrusu mantıksızca kazıklanıyorsunuz.. evet cok temiz odalarda kalıp, temiz tuvaletler kullanıyorsunuz ama adam bası 10-12 dolardan asagi yer bulmanız Hsipaw dısında mumkun degil. Ki bunlar High Season fiyatları da degil.. dorm bazı buyuk sehirlerde var ama o da 15 dolar. Gerci tek kalmak isterseniz de 20-25 dolar veriyorsunuz. Hele yangon ve Mandalay ucmus durumda.. yangon’da en iyi secim Sule Pagoda’nin guney tarafında, 32. Sokagın kosesindeki Garden Guest House. Berbat bir kahvaltısı olsa da lokasyon muhtesem ve fanlı bir kutuya 7 dolar, mucize gibi..

Mandalay’de ise en populer ve merkezi yer yine Garden Hotel (aynı sahip degil). Ama o da genelde dolu ve ucuz degil. Ben AD1’da kaldım. hayata 10 dakika yurume mesafesinde ama fiyatlar cok iyi. Sıkı bir pazarlıkla 15 doları kahvaltısız 10 dolara indirmistim..

Odalar ulkede neredeyse hep kahvaltı dahil satılıyor ama sormakta fayda var..

Bunun yanında ben hic rezervasyon ile yolculuk yapmamama ragmen bu Burma’da bir zorunluluk.. cok turist ve az secenek sonucu neredeyse her yer cabucak doluyor. En guzeli bir sonra gideceginiz yerdeki muhtemel GH’u arayıp (kaldıgınız yer genelde yardımcı oluyor, kırk yılda bir dusuk bir ucret talep ediyorlar. Ama telefon hatları berbat oldugu icin cok zaman karsı tarafı dusurmek kolay degil. Cok sık denemek lazım, umitsizlige kapılmayın) yerinizi ayırtmak..

Fiyatların yuksekliği, ziyarete gelen herkese malum oldugundan genelde yolda tanıstıgınız birileri ile odaları paylasıyorsunuz. Her backpacker cebinin hesabını yaptıgından yatak arkadası bulmanız cok sorun degil. Ben defalarca 2’li, 3’lü gruplarla, kızlarla erkeklerle aynı odayı kullandım.. cekinmeyin, hepsi guzel cocuklar J



Yemek



Daha once hic SEA yemegi tatmadıysanız accuk zorlanabilirsiniz..                                                                                                                                                           yemekler genelde bol baharatlı ve biraz yaglı. Ama nasıl beceriyorlarsa yag hep yuzeye cıkıp orada kalıyor. Kasıkla bu durumdan kurtulmak cok zor degil..

noodle corbaları, ozellikle “Shan” tarzi olanlar cok leziz. Sokaktan yemekten cekinmeyin. Kaldırım kenarlarında soguk noodle salatası tadında satıs yapan yerler var. sectiginiz noodle’I alıp icine tofusunu ve istediginiz baharatları katıp, cıplak elleri ile bir guzel karıstırıp servis ediliyor. Yanında balık corbası da veriliyor. Su ellerden igrenmeyin arkadasım, buraya kadar gelip kultur gormek istemissiniz, yemeden gitmek olmaz. Ki asyanin en lezzetli yiyeceklerinden biri cikiyor ortaya. Sadece corba fazla”fishy”!!

ortada ciddi bir Hint etkisi de var. halkın buyuk cogunlugu hintliye benziyor zaten. O yuzden neredeyse her yerde ucuza lezzetli hint yemegi de bulabilrsiniz..

Su sistemi cok guzel. Devlet budist rahipler ıcın her kose basına “refill” noktaları koymus. Gidip gonul rahatlıgı ile sisenizi doldurabilirsiniz. Maddi acıdan da size cok rahatlatıyor ama bu kadar sıcak bir ulkede 2-3 gunde bir sisenizi degitirmeyi unutmayın..

Ayrıca baska hic bir yerde olmayan, karsılasmadıgım bir durumu da yine sadece Burma’da goreceksiniz.. Yangon’a indikten sonra aksam saati bizim nevizade tadında bir sokagında yemek yemeye gittim. Masaya oturdum, sipariş verecegim.. yan masadaki arkadaş bizim kopekleri çağırmak için dudaklarımızla yaptıgımız sesi çıkardı. Ne oluyor derken garson geldi. Hemen sonra aynı sahne bir başka örnekle yaşandı.. bu ulkede garson çağırmak için bildiğin kopek çağırma sesi kullanılıyor. Ben alışamadım ve hiç yapmadım ama mesela amerikalı dallama arkadaş defalarca güle güle bu yolla adam çağırdı. Gerçi sonra kız arkadaşı kızdı da vazgeçti..

Alkol çok pahalı değil. Mynamar birası oldukça lezzetli. Ama benim favorim enfes “ABC”. Bu siyah bira, Beer Lao ile beraber kıtanın en güzel iki tadından biri..






Bir de sigara içiyorsanız Myanmar’ın ulusal sigarasını tatmadan ayrılmayın. Sokaklarda satılan, muz yapraklarından kağıt, gazette kağıtlarından filtre yapılan bu leziz tadı unutamayacaksınız. Puro gibi ama içine çekilebiliyor. Hem sert hem de öldürmüyor. Ayrıca 10 tanesi 2 lira filan gibi anlamsız ucuza bulabilirsiniz.. ben ayrılırken 30 civarı aldım. Hem vardığım her yeni noktada bir tane içip kutlama yaptım hem de tanıştığım yeni yol arkadaşlarıma ikram ettim..



Saglık


Hastalanmayın.. basınıza ciddi bir sey gelirse de ilk ucakla bangkok’a ucun.. eczaneler filan da cok guvenilir degil, o yuzden cebinizde ihtiyacınız olanları bulundurun. Baska yerler gibi degil..
  


Ne yaptım Ne Ettim


Chang Mai’de kotu biten gunlerımın ardından geldi Burma. Bu ulkenin kaosu, tozu dumanı ve bilinmezlik heyecanı kafamın dagılmasını sagladı. Ozellikle konaklama icin ortaya cıkan surekli arkadaslık halleri beni hep mesgul tuttu. Iyi ki de oyle olmus. Ziyaret zamanlamam hediye gibiydi gercekten, aksi taktirde cok zorlanırdım..

Yangon’a iner inmez, ucakta tanıstıgımız kanadalı iki cocuk ve iki amerikalı kız ile otelimizi zar zor bulduk. Biz erkek kısmı 3 kisilik oda secerek paramızı harman savurmamayı becerdik..

Yangon cok guzel bir sehir degil.. ama guney asya’nin en buyuk ve gorkemli pagodası burada. “Shwedagon pagoda” tam bir abide.. ama anlamsız buyuk.. acıkcası ben cok etkilenmedim.. yapıya bakınca tamamen “benimki sizden daha buyuk” mantıgı ile yapıldıgını hissediyorsunuz. 







Tapınakta cok daha kucuk mahalle pagodası zerafetinin kayboldugu nokta da bu galiba.. ama elbette ne olursa olsun etkileyici ve mutlaka gorulmesi gereken bir yer. Bizim sansımıza bir cumartesi gunu, full moon ile birlesince cunta girisleri bedava yapmıs. Haliyle butun sehir oradaydı ve cok guzel sohbetler etme sansına sahip olduk. Tabi klasik beyaz adamla fotograf cektirme rituellerine de bol bol maruz kaldık.. budist rahipler bizden cok kızlarla ilgilendiler zaten. Opebilir miyim diye soran bile oldu J:)onlar da bozulmus mirim :) zaten hepsinin elinde son model telefon (Yangon stayla), ingilizce gelistirme bahanesi ile onune geleni esir ediyorlar.. basta guzel ama sonra suyu cıkıyor haliyle..









Bu full moon sebebi ile 15 dolarlık anormal pahalı giris ucretinden de yırttık sansımıza. Zaten ben tum yolculuk boyunca genelde cakallık yaparak cuntaya bir kere bile giris parası odememenin gururu ile bindim Bangkok ucagına.. bir iki basit hileyi ilerleyen satırlarda paylasırım..






Yangon’da ziyaretçiler için hayat hep Sule Pagoda etrafında demek yanlış olmaz. Sule Pagoda her yere yakın, her ihtiyacınıza makul mesafede. O yüzden kalmak için o tarafı tercih edin (LP’ı dikkate almayın)..


Yangon demisken belki de şansa sadece bu şehirde yaşadığım bir durumu anlatayım. Guest House’larda yancılar var. bu arkadaşlar “Iyi abi” rolü ile size yanaşıp, akşam yemek yenecek yerleri, gündüz gezilecek noktaları beraber dolaşmayı teklif ediyorlar. Hiç biri sizden para istemiyor. Ama gittikleri yerlerde komisyonlarını alıp bedava yiyip içiyorlar. Biz üst üste iki kere bu arkadaşlarla karşılaştık ve durumu anlayana kadar götürüldüğümüz yerlerde kazık yedik. Çünkü örneğin lokantalar onlarla gittiğinizde, normal fiyatların üzerinde rakamlar yazıyorlar faturaya (evet menüler var ama çoğu ingilizce değil, olanlarda da hangi yemek nedir anlamanız başlarda çok zor. O yüzden yancılar kafalarına gore little little in the middle yaparak kumkapı ortamı yaratıyorlar.  

2 yancıdan kurtulmak, onlara başta hayır demekten çok daha zor. Bu tip arkadaşlara karşı nazik olmak bazen işe yaramayabiliyor. Bizim gruba musallat olan ikinci arkadaşı en son sokak ortasında kovalamak zorunda kaldık..

yangon tren garından yaklaşık saat başı kalkan ve şehrin etrafında yavaş yavaş tur atan treni mutlaka yakalayın. 3.5 saat süren, oldukça uzun ama bir o kadar keyifli bir yolculuk. Şehrin sefaletini, insanların güzelliğini anlamak için birebir.. hele küçük bir Burmalı çocuk ile yarım saat treni boydan boya ileri geri geçerek defalarca oynadığımız kovalamaca hem çok komik hem de özeldi. Asya bu tip şeyleri yapabildiğiniz için güzel biraz da. Kural yok, olsa da uyan yok.. çocuk yorgun düşünce dizlerimde uykuya daldı, uyandırmak için uğraştık.. 

Yine gara yakın (karşısında) bir alışveriş merkezi var (ruby mart). basit ama eksikleriniz için daha iyisini bulmak mümkün değil.

Ben hiç bir yerde gece dışarıda olmaktan çekinmedim ama Burma genel olarak çok güvenli bir ülke çünkü cunta sebebi ile yerel halk başına bela almak istemiyor.  Örneğin Hsipaw’dayken çok ilginç bir şey oldu. Kaldığımız GH’da bir Avustralyali gencin telefonu çalındı. Sabah giriş yaparken gördüğümde, resepsyonist durumu polise telefonla bildiriyordu. Ben eşyalarımı yerleştirip duş aldıktan sonra aşağı indiğimde telefon GH önüne bir torba içinde bırakılmıştı bile..

Ama siz yine de bunlara güvenip kendi güvenliğinizden ödün vermeyin..

Yangon’da gece 11’den sonra bambaşka, tarifsiz bir olay hayat buluyor. Şehirde akşamları trafik çok azalıyor ve Sule Pagoda’nin güneye bakan tarafındaki ana yolda, onlarca genç kukalarını alıp futbol oynamaya başlıyor. Bu sırada arabalar da zaman zaman geçmeye devam ediyorlar. Bağdat caddesinin gece futbol sahasına döndüğünü düşünün. 




Gündüz karşılaştığınız trafik yoğunluğunun ardından ortaya çıkan bu görüntüler tarifsiz. Yol boyunca, refüjün her iki yanında, arka arkaya dizili en az 6-7 ayrı maç yapılıyor. Ama ona ragmen yol yeterli olmadığından dışarıda kalan takımlar kenarda bekliyorlar ve kaybeden takımla yer değiştiriyorlar. Bildiğin sokak basketbolu tadında bir organizasyon var.  onları durdurmak demeyelim ama yavaşlatan tek şey ise arada bir geçen arabaların farları. Araçlar yavaşlayıp kalelerin arasından, kenarından yavaşça geçtikçe, sokak lambalarıyla baş başa kalanlar hemen topa vurmaya devam ediyorlar.





Ilk gece 2 kanadalı gezgin ile beraber odamıza dönerken şansa farkettik bu durumu. Böyle özel bir ana tanık olmanın mutluluğu kadar, bu çocukların spor yapmak için ne kadar sefil olduklarını görmek de bizi sarstı. Top denemeyecek plastik parçaları peşinde yakaladıkları mutluluğa dalıp gitmişken bizi de oyunlarına davet ettiler. Çoğu asfaltta çıplak ayak oynayan bu çocukları kırmak zaten mümkün değildi ve once kazanıp sonra kaybeden tarafta iki maç yaptık. Güldük, kahkahalar attık, terlerimizi birbirimize sıvadık, geçen arabalara elimizle yavaş yaptık, fotoğraf çektirdik ve tekrar buluşmak üzere sözleşip ayrıldık. Aynı dili konuşamasak da, gülümsemek, içten olmak ve tabi ki spor yine iki tarafın anlaşmasını sağladı..


Eğer Burma’ya yolunuz düşerse, yanınızda güzel toplar götürün. Inanın daha özel ve faydalı bir hediye veremezsiniz.. ve bu genç adamlarla zaman geçirmenin tadını çıkarın. Hayatımın en unutulmaz anlarından biri oldu o bir kaç gece..


Akşam yemek için en güzel yer, Yangon’un çiçek pasajı diyebileceğimiz tattaki sokağı.. yine Sule Pagoda’nin batı yoluna doğru devam edeceksiniz (Maha Bandoola Road). 1-1.5 km sonra sağdaki sokaklardan birinde (kaçırmanız imkansız, sokak içinde sağlı sollu masalar, mangal kokuları ve deli gibi insan. Sanırım 14. Ve 15. Street arası olmalı ama yüzde yüz emin değilim), şehrin en canlı gece hayatını bulabilirsiniz. Hem yerel halk hem de turistler omuz omuza yemek yiyebilir, kadeh kaldırabilir ve yeni dostluklar kurabilirsiniz. Sokak satıcılarından bir şeyler alıp masaya koymak serbest. Oradan yemek zorunda bile değilsiniz. Ben yancılı geçen ilk gece hariç hep öyle yaptım..

Ben oradayken mekanlar cuntanın emir ile gece 10:30-11:00 gibi kapanıyorlardı. Sebebi de okulların sınav zamanı olması ve ebeveynlerin çocuklarına iyi örnek olmaları ve eve çok geçe kalmadan dönmelerinin sağlanmasıydı. Doğu gerçekten bambaşka bir kafa..


Gündüz yemek için de en iyi seçenek Maha Bandoola’nın br üst paralelindeki Anawratha sokağı.. Anawratha’nin 29 ve 30. Sokakları arasındaki “Ingyin New South” Hint lokantası hem çok ucuz hem inanılmaz lezzetli. Özellikle Dhal bat her zamanki gibi en iyi seçim. Yeter artık diyene kadar yemek konuyor önünüze ve yaklaşık 2 lira..





Havaalanından taksiye binmeyin. Çok pahalı. Onun yerine dışarı çıkıp merkeze doğru yürüyün (hayır yürüme mesafesi değil, benim için bile). Tabi hepsinden once taksiyi paylaşacağınız birilerini bulun. Merak etmeyin, tüm backpackerlar kedi gibi birbirini arıyor olacak.. yolda taksiler yanınızda durup pazarlık yapacaklar. Gerisi size kalmış.

Şehirden otogara (Aung Mingalar) gitmek için de local otobüsleri kullanın. Hem çok ucuz (çantanız için eksta para isteyen çakallar olacaktır, gülümseyin yeter) hem de taksiyle de gitseniz aynı trafiğe girip neredeyse aynı süreleri bekleyeceğiniz için çok anlamlı değil.. gar ile havaalanı birbirlerine çok yakın. Terminal ya da havaalanına ulaşmak, günün kalabalık zamanlarında 1.5 saati bulabilir. Kendinizi buna gore ayarlayın.. tren ise yürüme mesafesi..



----------


Yangon sonrası Mike, Kate ve Ashley ile otobüse atlayıp Bagan’a geçtik. Yol kalitesi fena değil ancak hem havalandırma, hem otobüsten inme ritüelleri yüzünden uyumak pek mümkün olmuyor. Ayrıca paranız varsa bizim gibi yapmayıp kaliteli olan bir üst klas otobüsleri seçin derim.

Bagan’a sabaha karşı 4 gibi iniyorsunuz. Bagan gündüz inanılmaz sıcak ve güneşin olmadığı her anı çok iyi değerlendirmek lazım. Yapılacak en iyi hareket yangon’dan kalacağınız yeri ayarlayıp direkt oraya gitmek. Biz ise o saatte sırtımızda çantalar, dallama Mike’ın fikir karmaşaları arasında oda peşinde koşmak zorunda kaldık.. sonunda biz Ashley ile çift olup parayı bölüşerek klimalı bir oda tuttuk. Mike ile kate zaten sevgili.. bagan’da klimasız oda delilik olur. Ben ilk ve son kez klimalı oda için para verdim çünkü yolda herkes aynı konuda tavsiyede bulunmuştu. Ve ne kadar haklı olduklarını da ayı gun görmüş oldum..


Biz “Winner Guest House”da, dünyanın en suratsız ve terbiyesiz patronlarından birine para vermek zorunda kaldık çünkü yer yoktu (15 dolares – oda kahvaltı). Gerçi odamız çok temizdi, kahvaltı da fena değildi ama o adama para vermek hepimizin içini acıttı. En güzel ve makul fiyatlı yer ise otobus garına çok yakın olan “Pan Cherry”. Sahipleri de çok canayakın. Ama mutlaka rezervasyon yaptırın..

Sabah çok erken Bagan’a gelindiği için en güzeli uyumadan bisikletlere atlayıp güneşin doğuşunu seyretmek için en ideal yer olan “Shwesandaw Phaya” tapınağına gitmek.. (Bisiklet en ucuz ve mantıklı ulaşım aracı. Kaldığınız yerlerden 1-1.5 dolara kiralamak mümkün. Bir de elektrikli pisiklet çıkmış son zamanlarda. Aman diyim almayın. 2 gunde 4 kişiyi yerden kaldırdım. Ana rotalar hariç her yer toprak ve engebeli. Düşmemek için çok dikkatli ve olmalısınız ki o bile her zaman yetmeyebilir..). zaten neredeyse herkes orada. Güzel yer kapmak için ne kadar erken giderseniz o kadar iyi.. balonların pagodaların arasından gökyüzüne kalkış yaptığı o tarifsiz ve unutulmaz sahnelere oradan tanık olacaksınız..








Işin yine cunta yönünü de anlatmak lazım.  Ülkedeki bir çok tarihi şehir ve bölgede bu akıllılar sizden bölgeye giriş parası isteyecekler. Bagan’da bu ödemeyi, belli başlı meşhur pagodaların girişlerinde alıyorlar. O biletle 2 gün arka arkaya bagan’da istediğiniz yere girip çıkmak serbest. Aslında her şey herkese sürekli serbest ama adamlar resmi haraç aldıkları için yedirdiklerine çakıyorlar bileti. Tembel de oldukları için sabah 9 gibi gelip, akşam üzeri 4 gibi de mesailerini bitiriyorlar. Haliyle gündoğumu sonrasında da zaman kaybetmeyin. Görmek istediğiniz yerleri önceden belirleyip, arka arkaya ziyaretlerinizi yapın ve askerlere para ödemeden (15 dolar) keyfinize bakın.  Daha sonra daha az önemli yerleri gezmeye devam edin ve saat 11’i geçirmeden kendinizi klimalı odanıza atın çünkü o güneşe dayanamak mümkün değil!!! Saat en az 3’e kadar yorgunluk atıp uyuyun ve sonra kalkıp hem biraz daha gezin hem de gün batımını seyredin.









Açıkçası bagan’da 2 gün kalacak hiç bir şey yok.  Çok özel, başka hiç bir yere benzemeyen tarihi bir dokuda zaman geçirmek inanılmaz güzel ama bir sure sonra anlıyorsunuz ki bütün pagodalar birbirinin aynısı. Sadece boyutlar değişiyor. Içlerinde bile neredeyse farklılık yok. haliyle yeni bir pagoda görmek yeni bir deneyim olmaktan çıkıyor. Yoksa ortalıkta binlercesi (evet binlerce) var. ayrıca o toz ve sıcak çekilebilir de değil..


Yemek için seçenek çok. Özellikle gar yakınlarındaki lokantaların bazıları çok başarılı (a little bit of Bagan gibi). Bir iki internet kafe de var aynı tarafta..

Buradan Mandalay’e gitmek isterseniz en iyi seçenek haftada 2 kere kalkan (Pazartesi-Cuma) tekneler ile gece konaklama dahil 20 dolara Irrawaddy nehrinde 2 tam gün geçirmek. Bir de pahalı olan ve her gün kalkan seçenek var ama o uçuk bir rakam.. Mandalay Bagan arasını da yapan teknenin seferleri o taraftan farklı günlerde tabi ki..

 
---------


Biz Bagan’dan Inle Lake’e geçmeye karar verdik. Aksi taktirde meşhur Pyin OO Lwin-Mandalay tren yolculuğunu ters yöne doğru yapmamız gerekecekti..

Inle otobusünü, Bagan’a varışımızın ertesi günü akşam üzerine aldık. Böylece 2. Gün ogle saati check-out yaptık ve esktra para vermekten kurtulduk. Otobüste daha az donarak yine sabaha karşı Inle’ye vardık. Cunta burada daha akıllı davranıyor ve bölgeye girişte otobüsler durdurulup görevliler içeri giriyor ve teker teker yolculardan 20şer dolar alıyorlar (hoş, sonra kimse o biletleri sormuyor). Çoğunluk uyku sersemi parayı tıpış tıpış verse de, ben tabi ki arıza çıkartıp görevliye senin gerçekten kim olduğunu bilmiyorum diyerek komutanlığa gidip para vereceğimi söyledim. Bizim amerikalılar ve 2 fransız çocuk da itiraz ettiler ve görevliye dışarıda bekleyeceğimizi söyleyip aşağı indik. Inince, çantaları otobüsten indiren muavinden eşyalarımızı alıp o kalabalıkta bir tutktuka atlayarak hep beraber arazi olduk. Ama otobüsün neredeyse tamamı ödeme yaptı. Siz de aynı yolla ödeme yapmayabilirsiniz..

Adamlar tuktuk şoförünü soruşturup bizi bulmasınlar diye de belli bir GH yerine merkezde inip yürüdük ve kalacağımız yeri bulduk.

Inle’de çok GH seçeneği var ama genelde sefil yerler ve kötü seçenekler ile karşılaşacaksınız. Uzak ara en güzel iki seçenek ise mingalar Inn ve Lady Princess Hotel.. ikisinin de sahipleri çok tatlı ve kahvaltıları anormal zengin. Yeter diyene kadar yiyorsunuz. O kahvaltı için bile kalınır.. özellikle Princess hotelin odaları çok ama çok temiz.Tüm Burma’nın en iyisiydi diyebilirim. Hele fiyat karşılığı aldığınız hizmet kusursuz (15 dolar kişi başı). 




Ayrıca sakın kanal kenarındaki GH’lardan birini seçmeyin. Tur kayıkları o kadar ses çıkarıyorlar ki uyumanız mümkün değil. LP’in ilk seçeneklerinden olan Gypsy Inn de bu konumda. Tanıştığımız kişiler hep sesten şikayetçiydi..

Inle Lake dünyanın en özel köşelerinden biri. Bölge yerlileri bu devasa gölde su üzerinde tarım yapmayı başarmışlar. Ayrıca burada balıkçılık bir sanat. Iki elleri ile ayakta ağ atarken, bir ayakları ile de kürekleri kontrol edebilecek kadar ustalıkla duruyorlar suyun üzerinde. Bunun için kaldığınız yerden ya da tur iskelesinden bir kayıkçı ile anlaşıyorsunuz ve sabah gün doğumundan önce buluşup yola çıkıyorsunuz. Gündüz ne kadar sıcak olursa olsun sabah ayazında rüzgar yemek çok tehlikeli, hasta olmak içten bile değil. O yüzden sıkı giyinin.





Tur teknenizin kaptanı ile önceden kuralları konuşun, aksi taktirde sizi göl üzerindeki çeşitli satış noktalarına götürüp hepsinden komisyon almaya çalışacak. Biz az ama öz yer görmeyi tercih ettik. Sabah gün doğumunda balıkçıları seyredip, güneşin önünde oluşturdukları unutulmaz silüetlerini fotoğrafladıktan sonra her gün başka bir lokasyonda kurulan pazarı gezdik.












Buradan alınabilecek hediyelik eşyanın haddi hesabı yok, hem ucuz hem de benzersizler. Kendinize hakim olmanız gerekecek. Oradan ayrılıp su tarlalarını gördük. Göl üzerinde domates, yeşillik yetiştirmek nasıl olabilir ancak kendi gözlerinizle görünce inanılır oluyor. 






Geleneksel yöntemlerle yapılan tekne üretimine, geleneksel yöntemlerle ipek şal ve bilimum kıyafet üretimine göz attıktan sonra yine Burma’ya özel muz yapraklarıyla sarılan sigaraların satıldığı yer ile turu tamamladık. 





Dediğim gibi, eğer baştan konuşmazsanız en az 6-7 tane daha farklı yer görmek zorunda kalırsınız ve bu güneş altında göl üzerinde zaman geçirmek için hiç de keyifli bir tercih değil (teknelerde çoğunlukla güneşten korunmak için şemsiye bulunuyor ama riske girmeyin, öncesinde kaptana var mı yok mu sorun).





Amerikalılar ertesi gün ayrıldılar ve ben bir bisiklet kiralayıp göl etrafını gezmeye karar verdim. Yolda defalarca kaybolsanız da hep göl kıyısında olduğunuz için sorun yaşamazsınız. Bir kayık sahibi bulup gölün doğusundan batısına geçin ve tepenin üzerindeki meşhur pagoda’ya çıkın. 






Ben pagoda’ya çıkmak için bisikletimi kilitleyip yürümeye başladığımda uzun bambu kütükleri taşıyan genç budist rahiplere rastladım. Acelem olmadığı için onlara yardım ederek yarım saat omzumda bambular, kan ter içinde ağaç taşıdım. Bu arada bir alman çocuk bizi gördü ve o da yardıma geldi. Beraber bambuları bitirdikten sonra tanıştık. Volker ile gerçekten çok iyi arkadaş olduk. Hala da haberleşiyoruz.




Budist rahipler bize su ikram ettiler, beraber ağaç gölgesinde soluklandık. Başka dillerle konuşmaya çalışıp gülerek aynı dille anlaştık.. Kendimize gelince de yukarıya, tepenin zirvesine yürüdük. Manzara Pagoda’nın olduğu yerden gerçekten inanılmaz. Bütün gölü görmek ve sınırlarını anlamak mümkün. yukarıda tanıştığımız biri fransız biri italyan iki gay çocukla aşağı inip ogle yemeği yedik ve akşam gün batımı için hep beraber şarap bağlarına gittik.




Burası gün batımı için enfes. Şarabınızı yudumlamak ve şükretmek için daha iyi bir nokta bulamazsınız. Ama gün batımı sonrası bizim gibi bisikletli iseniz çok zaman kaybetme şansınız yok çünkü hava iyice kararmadan tehlikeli toprak yolları geçip kasabaya geri dönmeniz lazım. Acele edin..





Kasabada French touch diye bir kafe var.  gerçek kahve içmeyi, güzel müzik dinlemeyi özlediyseniz sıcak saatlerde kendinizi oraya atabilirsiniz. Sahibi olan Fransız arkadaş ülkenin ilk girişimcilerinden. Ayrıldığı Burmalı eşi ile kurmuşlar burayı. Ülke kültürü ve coğrafya hakkında doyurucu bilgiler almak ve keyifli sohbetler etmek mümkün..





Volker ile yürüyerek kasabanın dışında arada bir görüldüğü söylenen kutsal beyaz öküzü ararken (yazarken süper saçma bir cümle oldu farkındayım) unutulmuş, terkedilmiş bir tapınağa rastaladık. 35 senedir bu tapınağın baş rahibi olan güzel insanla bir kaç saat sohbet etme şansımız oldu. Artık kendisinden başka kimsenin yaşamadığı yerdeki yalnızlığı, zerafeti ve konukseverliği ile beni çok etkiledi amcacım.. yolculuğumda ilk ve son kez tapınağa bağışta bulundum.. dönüşte de bir traktöre otostop çekerek kasabaya varmak ayrıca çok keyifliydi..







Akşam sokak lokantalarından birinde karşılaştığım ve iki gün boyunca beraber gezdiğimiz dünya komiği iki şilili kızla Mandalay’de buluşmak üzere vedalaştık..



--------------


Volker ve kızlar ile vedalaşıp Hsipaw otobüsüne atladım. Burma başladığından beri ilk kez yalnız kalışım. Berbat yollarda yaklaşık 12 saat zıpla zıplaya ilerledikten sonra Hsipaw’a ulaşıldı. Burma’nın otobüs sisteminin en güzel yanı hep sabah erken varacağınız noktada olmanız. Böylece hem konaklamadan yırtıyorsunuz hem de varmak istediğiniz yerde gün kaybetmiyorsunuz.

Gay dostların da önerisi ile hiç zaman kaybetmeden Yee Shin Guest House’a kapağı attım. Iyi ki de öyle yapmışım. Hem güzel insanlar tanıdım hem de merkezde kaldım. 10 dakika daha yürürseniz kitaplarda çokça adı geçen Mr. Charles Guest House’da var. ben daha sonra yolumu düşürüp merakımdan odaları ve fiyatları kıyaslamak istedim.. her populer noktada olduğu gibi burada da burnu kalkık resepsyonist ve işletmeciler, sıradan, hatta kalitesiz hizmete yüksek fiyat politikası var. ayrıca daha çok paralı turist noktası olmuş gibi. Yee Shin ise tam bir backpacker kalesi..

Hsipaw, Lashio’ya oldukça yakın bir kasaba. En büyük özelliği ise doğada yapılan unutulmaz trekkingler. Buraya çok fazla (görece) turist gelmediği için de yerel halk pek dokunulmadan korunmuş. Hatta öyle ki, ilk gün kasaba dışına yürürken çocuklar el sallayıp gülümseyerek bize selam verirken bağırarak “fuck youuuu, fuck youuuu” diye de eklediklerinde şok olduk. Belli ki buraya ilk gelen gerizekalılardan biri çocuklara merhaba demenin bu olduğunu öğretmiş. O kadar saf ve naifler anlayacağınız. Biz de onları bozmadan aynı şekilde karşılık verdik tabi..

Temiz bir odayı Burma’nın en ucuz fiyatına tuttum (5 dolar – oda kahvaltı). Odanızı yol tarafında olmamasına dikkat edin, otobüslerin variş ve kalkış noktası olduğu için çok ses oluyor.. Duş sonrası ne yapacağıma karar vermeye çalışırken brezilyalı dünya tatlısı bir kızla tanıştım (Juliana). Kısa zamanda arkadaş olduk, etrafı beraber gezmeye karar verdik. Bu yolculuk onun evlenmeden önceki son gezisiymiş. Bir sonraki ay Çinli Tai Chi ustası (yok, starbucks’da içecek olan değil, bu başka) sevgilisi ile Brezilya’da evleneceklerdi.. bölgeyi beraber gezmeye karar verdik.

Etrafta yapacak şey çok, ama hepsi tabanvay ve hepsi doğayla iç içe.. bu alttaki fotografın olduğu yere de "little bagan" diyorlar :)




Saatlerce gezip, defalarca kaybolup sonunda kendimizi meşhur “Mrs. Popcorn’s Garden”da bulduk.. bu güzel mekanda herşey sahibesi bayan Maureen tarafından hallediliyor. Dünya tatlısı çocukları etrafta koşturuyor,  agaçların gölgesinde kendinizi kaybedip uyuklamakla huzur patlaması arasında kalıyorsunuz. Buranın alamet-i farikası  ise Maureen’in hazırladığı inanılmaz lezzetli meyve suları. Sıcak bir günde, buz gibi bir meyve suyundan daha iyi ne olabilir (evet buzlu geliyor ama kendisinin önden uyardığı gibi tüm buzlar şişe su ile hazırlandığından korkacak bir şey yok).




Burada yemek yemeyi de unutmayın. Ne isterseniz çok lezzetli, biz bir kaç farklı şey deneyip hepsinden büyük keyif aldık. Ardından Maureen bize geleneksel Burmese makyaj ve güneşten korunma yöntemi olan “Thanaka”nın yapımını ve inceliklerini gösterdi. Hem Juliana hem de ben kendimizi kullandırtıp müthiş keyifli zaman geçirdik..

Ben daha sonra “yancı” olarak brezilyalı ve 4 kişi daha yapacakları 3 günlük trekking turuna günü birlik katıldım.




Daha fazlasını ödemeye bütçem pek elvermediği için devam edemedim ama 1 günde bile doğadan ve bölge kültüründen tat almamak mümkün değil. Hsipaw Çin sınırına yakın olduğu için, ülkenin o ana kadar gördüğünüz yerlerinden çok farklı bir çok detayı yakalıyorsunuz..






GH’dan ayrılıp tren garına geçtim. Maksat, meşhur “Goteiks” viyadüğünü görerek Mandalay’a varmak. Garda cunta sürprizlerinden biri karşılıyor tüm gezginleri. Biletler sadece dolarla alınabiliyor. Olmayanların şehre geri dönüp bir şekilde paralarını çevirmeleri gerekiyordu (biletler aynı gün, trenden kalkışından 1 saat once alınabiliyor burada). Tanıştığımız Şilili çiftin doları vardı ama aynı GH’da bir kaç gün beraber kalıp muhabbet ettiğimiz Avusturyalı Michael’in sadece Euro’dan başka dövizi yoktu.. Onun parasını ben ödedim. Böylece hala haberleştiğimiz 4 kişilik grubumuz tamamlanmış oldu.

Michael yıllar once Annapurna Base camp’e çıkarken eşinin ayağının soğuktan donup kesilmesi yüzünden aralarının açılıp kendisini boşayan karısının hatırlarını hala aklından silememiş, fafif hüzünlü, hafif deli, dünya tatlısı bir adam. 50 yaşlarında, deli gibi içiyor. 15 yaşındaki oğlu ile 20 gün sonra Koh Tao’da dalış dersleri almadan önceki boşluğunu Burma ile doldurmak istemiş..

Bu destinasyondaki tren yolculuğu, ülkede yapılması gerekenler sırasında ilk üçe rahatlıkla girer. 1900’de amerikalılar tarafından yapılan ve dev vadiyi birleştiren korkutucu metal köprü ile karşıdan karşıya geçmek  hem ürkütücü hem de unutulmaz. Trenler berbat koşullarda. Içleri temiz ama o kadar sallanıyor ki kafamızın üzerindeki eşyalarımız defalarca üzerimize düştü. 



Çok da yavaş giden tren ile Burma kırsalının tüm güzellikleri de önünüze seriliyor. Yine her kasabada duran trenden inip seyyar satıcılardan yiyecek alabilirsiniz, aç kalma ihtimaliniz yok. 







tren çok yavaş ama köprüye yaklaşırken tamamen durmak zorunda çünkü çok keskin bir viraj ile köprüye çıkılıyor ve normal yolda sallantıdan ayakta durmak mümkün olmayan vagonlar her an birbirinden ayrılıp aşağı uçabilir. 





O yüzden 100 metre yüksekliğindeki metal köprüyü neredeyse yürüme hızında geçiyorsunuz. Bu da hem manzarayı hem de korkuyu tavan yapıyor.










Karşıya, güvenli alana geçtiğinizde hem derin bir nefes alıyorsunuz hem de tekrar yapma isteği duyuyorsunuz. Çok ama çok özel bir deneyim.. 



rotayı bu taraftan Mandalay’e doğru yapmak lazım çünkü aksi yönden gelinirse, köprünün konumu sebebi ile manzarayı olması gerektiği gibi görmek mümkün değil. Sırf bunun için, yanlış taraftan gelenlerin bir kez daha aynı yolculuğu yaptıklarına şahit oldum ve duydum.. rotanızı belirlerken bunu mutlaka hesaba katın..

Tren Mandalay’e geç saatte, hava karardığında varıyor. Biz o kaosa geç saat ulaşmak istemediğimiz için bir önceki durak olan Pyi Oo Lwin’de indik. 




Burası ingiliz döneminde sayfiye yeri olarak kullanılıyormuş. Hala koloniyel dönem nefis evleri görmek mümkün. Mandalay’in sıcağından kaçan arkadaşlar, bu yüksek irtifadaki villalarda haftasonlarını geçirir sonra mesai için dönerlermiş. Hafiften bir silivri tadı var anlayacağınız. Şehirde ciddi bir hint esintisi buluyorsunuz. yemeklerden otellere, her yerde hint kökenlileri görüyorsunuz.. uzun zaman sonra hindu hijyen standartları ile karşılaşmak eğlenceli oldu.


Şehrin en makul fiyatlı GH’u Golden Dream. Hintli sahipleri sayesinde temizlik bir lüks ama hayatta kalıyorsunuz..



Şehirde görülecek en hoş yer botanik bahçeleri. Bizim gibi deliyseniz yürüyerek gidip gelebilirsiniz. Ya da at arabası kiralamak mümkün. Gerçi ben bahçeleri pek beğenmedim. Yine de yolda gördüğünüz mimarı güzellikler her şeyi unutturuyor.








Ikinci günün öğleden sonrasında bulduğumuz dolmuş-van’lardan biri ile Mandalay’e geçtik. Kalabalık olduğumuz için tüm aracı kiraladık ama yalnızsanız da toplu taşıma mantığı ile binmeniz mümkün. Yolda araçta yaşanan sorunlar nedeni ile 2 saat kadar kaybettik ama o bizim şanssızlığımız.



Şoför geç kalınca,  anlaştığımızın dışında bizi şehirde kafasına gore bir yerde indirmek istedi. Itiraz ettik ama pek fayda etmedi. Hatta arkadaş bize sesini yükseltip dışarı çıkarak eşyalarımızı dışarı çıkarmaya başladı. Ben de arabanın anahtarını alarak istediğimiz yere gidene kadar inmeyeceğimizi söyledim. Bizim ekip daha once böyle tiplerle karşılaşmadığı için panik oldu ama uzun zamanda edindiğim yol tecrübeleri böyle durumlarda işe yaramıyor değil. Hem yine aynı tecrübeler bana parayı hiç peşin ödememeyi de öğrettiğinden adam bizi tıpış tıpış otel kapısının önüne kadar bıraktı. Siz siz olun, Asya’da hiç bir ödemeyi peşin yapmayın..



----------


Mandalay Yangon’a gore çok daha keyifli bir şehir. En azından daha pozitif bir etkisi var. şehirde yapacak şey çok.

Ben merkezde ve herkesin tercihi olan Garden otelde (ulan her şehirde aynı isimle mekan yapmışlar, başka isim mi yok) yer bulamadığımdan ekipten ayrılıp AD1’a geçtim. Bir orçun klasiğiyle, sırtımda çanta 1.5 saat şehri kapı kapı dolaşarak ve iyi bir pazarlıkla temiz odama kapağı attım..

Ingilizler şehri tıpkı Yangon gibi nefis planlamışlar. Sokaklar numaralandırılmış, hepsi birbirini güzel güzel kesiyor. Kaybolmak zor, tarif almak bir o kadar kolay..

Şehrin merkezinde meşhur saray var. dışı su kanalları ile çevrili bu devasa mekanın surları yüzünden, içine girmeden fikir sahibi olmak mümkün değil. Daha once yandığı için orjinal değil ve giriş pahalı. Saray o kadar büyük ve geniş ki, sadece bir kanadını boydan boya yürümek 15-20 dakikamı aldı.

Mandalay tepesine mutlaka çıkın, manzara çok güzel. Yine benim gibi erken kalkar ve yol alırsanız, sabah görevliler gelmeden biletsiz içeri girebilir (9’dan once), cuntaya nanik yapabilisiniz..


Nehrin diğer yakasında kadim şehir mingun ve harabeleri var. ama mesafe uzak. Oraya gitmenin en iyi yolu motosiklet kiralamak. Biz de Michael ile bir taneye atlayıp gün doğumu için yola çıktık. Karşı kıyıya geçince Burma’nın en kutsal budist eğitim merkezlerinden birine vardık. Sagaing Hill’de, bölgenin en yüksek tepesinde güneşi selamlayıp karnımızı doyurduktan sonra mingun’a devam ettik.


Mingun, zamanın deli kralının (bknz. Game of Thrones) binlerce köle çalıştırıp ülkenin dört bir yanından gelen taş ve tuğlalarla yapılmış bir tepe. Bir bakıma piramit de denebilir. Ama bu yüzyılda yaşanan deprem, yapıda ciddi çatlaklara yol açmış. Şu anda tepeye çıkış yasak. Bu heybetli yapıya bakıp insanların güç gösterilerinin saçmalığına küfretmek serbest..







Burada da sizden 10 dolar giriş parası istiyorlar. Biz yine kavga dövüş ödemedik ama siz riske girmemek için motosikletinizi başka yere park edin. Böylece görevlilere açık hedef olmazsınız. Tapınak dışında dünyanın en büyük çanını da görmeniz mümkün. Altına girip fotoğraf çektirmek çok leziz..





Gün batımını da dünyanın en uzun tahta köprüsünde yaptık. Mandalay’in güneyindeki bu köprü, en çok turist çeken noktalardan biri.. görülmeye değer.







Şilili dostlar ve Michael Mandalay’den uçacaklardı. Ben onlarla vedalaştığım akşam, Mandalay’in en keyifli lokantası Rainbow’da (Graden otelin arka sokağında sayılır, kime sorsanız gösterir) Şilili kız ekibi Maria ve Anne ile tekrar karşılaştım. Uzun uzun sohbet ettik. Inle’de söz verdikleri üzere bana vermeyi düşündükleri takma isim de netleşmişti. Yeşil t-shirt ve pantalonum nedeniyle Peter Pan’a benzetip “Peterino” dediler. Bundan sonra yolculuğumda, yerellere telafuzu zor gelen durumlarda adımı hep böyle söyledim.. iki kızla aylar sonra Endonezya-Flores’de tekrar karşılaşacaktım..


Yine yalnız kalarak otobüs ile Yangon’a döndüm.. sabah inince zaman kaybetmeden terminalden direkt Golden rock otobüsüne atladım.

Otobüste tanıştığımız fransız kız ile bir  oda paylaşıp maliyeti bölüştük. Bugüne kadar nasıl hayatta kaldığını anlamadığım panik arkadaş beni biraz yordu ama cüzdanıma iyi gelen her şeye eyvallah demeyi çok önce öğrendim..

Golden rock, budistler için çok kutsal (zaten her yer kutsal bu arkadaşlara. Ota boka tapınıyorlar). Bir tepenin üzerinde, yarısı dışarıda kalmış devasa bir kaya var. ne depremler ne fırtınalar atlatmış ama aşağı düşmemiş (bildiğin yumurtaya can veren allah durumu). Millet hacı olmak için buraya çıkıp, kayayı altın pullarla kaplayıp, dua edip geri dönüyor.

Şehir berbat. Sersefil ve kalacak yer seçenekleri hem pahalı hem çok kötü. Ayrıca şehirde 7/24 dua okuyan bir şerefsiz hem adamı uyutmuyor hem de her an kafanızı şişirip yeter ulan dedirtiyor. Bak müslümana feyz al ey zındık.. Valla bulsam o mikrofon başındaki arkadaşı boğazlayacaktım.. kutsallık sebebi ile bira da yok..

Tepeye yolculuk için üstü açık kamyonetlere biniyorsunuz. Bir kısım da arkada ayakta takılıyor. Aşağısı uçurum olan daracık yollarda kamyonetler 70-80 ile viraj alıyorlar. O kadar tehlikeli ve hızlı kullanıyorlar ki dönüşlerde kafanız kamyonetin dışına savruluyor. Belki bizi yediler ama hiç kaza olmuyormuş. Zaten şoförlerin gözlerini kapatsanız aynı yolu rahat rahat yaparlar gibi bir hissiyat var. hayatımın en büyük heyecanlarından birini kamyonet tepesinde bulacağım aklımın ucundan geçmezdi..




Biz en güzel fotoğraf saati için gün batımı saatini tercih ettik. Ama çok dikkatli olun, bizim gibi şehre dönen son kamyoneti kaçırmayın. yoksa bir sonraki
Kalkış noktasına kadar 20 dakika boyunca bayır aşağı koşmak zorunda kalırsınız. Başka ulaşım aracı da yok!!! aksi taktirde en az 3 saat orman içinde yürümeniz gerekir..



Cunta yine kapıda para istiyor. Bir yerden binaya girip diğer taraftan bilet alarak çıkıyorsunuz. Sizi bilet almanız için durduran ve binayı gösteren görevliler binanın çıkış tarafında yok. kapıdan girip, bilet almadan çıkarak yolunuza devam edebilirsiniz. Içerisi ana baba günü olduğu için giren çıkana bakan yok. Kimse bir daha da bilet sormuyor zaten. Böylece burada da askere para ödemeden Burma gezimi tamamladım.. Gerçi Fransız arkadaşın ödü patladı ama 10 doların cebinde kalmasına sesini çıkarmadı tabi..









Açıkçası Golden Rock fotoğraflardaki tüm çekiciliğine ragmen pek güzel gelmedi bana.. tamamen turistik, populer bir nokta haline gelmesinin de etkisi var sanırım. Kimseye tavsiye etmem. Ama illa “daş” göreceğim diyorsanız en azından ziyaretinizi haftasonuna denk getirmeyin, her yer hacı doluyor..