Şu anda resmi adı Myanmar olsa da Burma
demek geciyor benim icimden.. Cuntanın gelip bir gecede değiştirdigi ismi
kullanmak istemiyorum. Hele ulkede yasayanlara yuzyillarca “Burmese” dendikten
sonra.. Evet, sadece Burmese yok bu topraklarda.. onlarca etnik koken, hatta
azinlik sayılamayacak kadar genis populasyonlu bir cok millet var dogru. Ama
tıpkı kendi topraklarımızda yasayan herkesi “Türk” görebilmemizin
birlestiriciliğine benzer sekilde yasamis bu tarihi ülkenin adı da aynı sekilde
anılmayı hak ediyor. Zaten ülkede yasayanların bır çoğu da hala Burma demeyi
tercih ediyor..
Katı bir askeri rejim hüküm sürüyor burada.
Ingilizler kovalandıktan sonra başa gecen, kısaca “cunta” denen uniformali
abiler ulkeyi bir kaos kasesinden alip bir baskasina yerlestirmis durumdalar.
Etrafi Cin, Tayland, Banglades ve Laos ile çevrili bu koca ülkede insan
haklarından bahsetmek mumkun degil. Her sey askerlerin kontrolu altında.
Demokrasi varmıs gibi yalandan yapılan secimler, her zamanki gibi oyu atanın
degil, sayanın kazandığı sonuclar doguruyor. Bizdeki gibi oy haftası tatile
giden vatan hainleri olmasa da kazanan hep iktidar..
Muhalefet liderleri, kahramanlar öldürülüyor,
onların velihatları ve halkın sevgilileri onyıllarca ev hapislerinde çürüyorlar
(nobel barıs odulu alsalar da).. sokaktaki insanin elestiri yapması soz konusu
degil. Sizi iyice tanıyıp güvenmeden yorum da yapmıyor kimse. Evinden alınan,
bir daha hic görülemeyenlerin bir cok hikayesini duyuyoruz. Malezya’dayken
(Melacca), Burma’lı bır garsonla tanısıp uzun uzun sohbet etme imkanım oldu.
Kuzey’de, Cin sınırına yakın evlerinde yasamaya calısırlarken abisi ve
babasının bir ihbar yuzunden haksız yere suclanıp tum koyun onunde kursuna
dizildigini ogrenmistim. Bu genc adam da ailesini bırakıp ulkesinden kacmıs ve
birlesmis milletler pasaportu ile kimliği degismis sekilde kendine yeni bir
yasam kurmaya çabalıyordu.. Asker her yerde asker vesselam..
Cunta ulkenin dort bir yanında ayrılıkcılar
ile catısma halinde. Yani bizim dingilin ağladigi muslumanlar eziyet ceken tek
halk degil. Onlar kadar budistler de, Cin sınırındaki milisler de, Laos
sınırındaki gerillalar da, Banglades tarafındaki Hint kokenliler de hep
ellerinde silahla yasıyorlar. Ozellikle
budistler, 1950 sonrasında demokrasi yanlılarını destekledikleri icin hep
olagan supheliler ve surekli baskı gorup olduruluyorlar. Yine Yangon’da, sadece
kadınlardan olusan bir grubun kucuk caplı bir gosterisine sahit oldum. Askerler
gelip hemen ortalıgı temizlediler..
Aynı cunta, gecen yıllar boyunca haklı
nedenlerle yabancı gozunde ortaya cıkan kotu izlenimi kırmak icin bir suredir
(4-5 yıldır) turistlerin ulkeye girisine yavas yavas izin vermeye
baslamıs.. tamamen PR calısması olan bu
ilk yaklasımın sonunda turizmden gelen para istahlarını o kadar kabartmıs
durumdaki su anda elini sallayana vize veriyorlar.. ama bu vize sizin ulkeye
girmenizi saglamis gozukse de, o topraklarda yasananları gormemeniz ve
duymamanız icin akıllıca planlanmıs bir oyundan ya da tiyatrodan farklı degil..
ulkenin dort bir yanı catısma icinde. Tum etnik gruplar, askerler ve haliyle
hukumet ile catısma halindeler.. Turkiye’yi ornek verirsem; ulkenin sadece İç
Anadolu Bolgesinde dolasma hakkınız var. Ne Karadeniz’e ne Trakya’ya, ne de Antalya
ve Van ile irtibat kurmanıza izin verilmiyor.. Tam da bu sebeple gercek bir
tiyatro sahnesindesiniz aslında. Onların istedigi yerleri goruyor, onların ızın
verdigi yerlerde kalabiliyor ve yolculuk edebiliyorsunuz.. internet erisimi Cin’den farklı degil, bir
cok web sitesine erisim yasak.. tum servis saglayıcılar devlet denetiminde. Çanak
anten tabi ki yok. ayrıca telefonlar uluslararası kullanıma kapalı, yani
aranamıyor, mesaj bile alamıyorsunuz..
Ancak bir yandan da her sey olumluya dogru
(bizler icin) hızlı sekilde ilerliyor. Tabi yine turizm sayesinde.. ulkeyi
ziyaret eden oncu turistlerin elestirilerinin dikkate alındıgını goruyorsunuz.
Daha gecen sene ulke icindeki ATM’ler kullanılamazken su anda istediginiz her
yerden para cekmeniz mumkun (yerel doviz). Yine neredeyse hic bulunamayan kablosuz
internet baglantıları yerine artık butun guest house ve cafelerde “free wifi”
yazıları camları susluyor.. bunların izinleri de vatandasın yüzü suyu hurmetine
değil, turizmin sicak parası yuzunden oldugunu soylemeye gerek yok sanırım.. bu
yuzden ornegin 2012 yili Lonely Planet’i (an itibarı ıle son basımdı) hic bir
ise yaramıyor.
Ulke bir backpacker ıcın ciddi sekilde
pahalı. Kimle konussak, fiyatların bu garip artısına inanamadıklarını
soyluyor.. cunku hukumet her kalem ıcın bir raic belirliyor (ki oldukca yuksek)
ve bunun en az %15’ini vergi olarak alıyor. Dolayısı ile turizmin vatandasa da
pek bir faydası yok. Evet kucuk hediyelik esyacilar, taksiler, lokantalar az da
olsa vergisiz para kazanıyorlar dogru ama resmi kazanılan paraların cok buyuk
bir oranı askerin cebine giriyor. O yuzden ziyaret ettiginizde yerel halkı da
dusunerek alısveris yapmakta fayda var. ornegin suyu bir yerden alıyorsanız
cikolata ıcın bir baska yeri tercih edin.. yemegi hep aynı yerde yemeyin..
Ulkeyi ziyaret eden turistin kafasına gore
bir yerde kalma sansi da yok. Hukumetin izin verdigi lisansli guest house ve
otellere giris yapmanız gerekiyor. Bu lisansli noktaların da fiyatlarını yine
usttekiler belirledigi icin icinize kacan miktar elbette mantık sınırları
dısında. Ornegin Yangon’da sıradan bir dorm icin 15 dolar isteyebiliyorlar (bi
de kahvaltı yok. bildigin vicdansızlik).. tabi bu arada GH sahiplerinin her
aksam ellerindeki kayıtları en yakın askeri birime goturup imzalatmak ve
kopyalarını vermek zorunda oldugunu soylememe gerek yok..
Yine bindiginiz otobuslerde hemen bir
gorevli girip tum pasaport bilgilerinizi yazmanız gereken kagıtları
dolastırıyor. Yani nereden gelip nereye gittiğiz, nerede ne kadar kaldıgınız
gıbı ulke ici tum hareketlerinizin haritası cıkarılıyor.. yani kısaca cunta
caliyor siz oynuyorsunuz. Ve cebinizden cikan paranın buyuk bir kısmı bu
diktatorlugun kasasına gidiyor. O yuzden mumkun oldugunca yerel halk ile temas
etmek, bu guzel insanlardan bir seyler almak lazım..
Evet, Burma halkı cok ama cok fakir.
Yuzyillardir suren diktatorluk donemleri herkesin boynunu bukmus. Ama dıs
dunyayı hic bilmedikleri icin mutsuzlukları bu acilara paralel buyumemis. O
yuzden hala gulumseyen, saf, yardımsever insanlara dokunuyorsunuz.. ama
degisimi farketmemek de mumkun degil. Bu hızla devam ederse bundan 10 yıl sonra
ikinci bir Tayland gormek maalesef mumkun gibi.. simdiden bazı turistik
noktalarda fotograf icin para isteyen cocuklari, aksam 6 bile olsa siftah parası
icin satıs yapmaya calısan (lucky money) uyanıkları turetmis yeni duzen..
yani
saf ve temiz insanlara dokunmak ve yeryuzunde karsılıksız iliski
kurabileceginiz az sayıdaki cografyalardan birini ziyaret etmeniz icin cok da
vaktiniz yok. Ulkeye o kadar ciddi bir turist akını var ki ben Inle Lake’i
ziyaret ettiğimde ogrendim, benden bir kac ay once, high season doneminde tum
GH’lar dolmus ve gelen turistlerin konaklayabilmeleri icin tapınaklar
kapılarını acmak zorunda kalmıslar.. zaten ben oradayken en az 5-6 yeni GH
yapımı baslamıstı bile..
Tabi bu yazılanlar 2014 Mart ayı icin
gecerli olan bilgiler. Her sey inanılmaz hızlı degisiyor. Yarın belki ulkedek
karısıklıklar yuzunden bambaska yasaklar gelecek ya da bir cok sey daha da
rahatlayacak. O yuzden yolunuz oraya dusecekse ciddi bir arastırma yapmanızda
fayda var. ben yapmadım ama yolum uzerinde bir cok gezgin ile tanıstıgımdan
guncel bilgileri almam mumkun oldu.. benzer bir durumunuz yoksa sizin icin en
iyisi hala uluslararası forumlar..
Tum bu olumsuzluklara ragmen Burma hala
gorulesi bir yer. Ozellikle yabancı ile en az temas kurmus South East Asia
ulkesi olması dolayısı ile karsılastıgınız manevi zenginlik tarif edilemez..
her yerde at arabaları hukum suruyor, bina kirliliği yok. satıs yapmaya calısan,
uzerinize cullanan, bagiran adamlar gormuyorsunuz.. herkes gulumsuyor, fakirligin ve mutlulugun
naifligi her yerde karsınıza cıkıyor. Sanırım paha bicilmez olan da bu..
Geriye donup baktıgımda aklımda ilk ve en
cok bu gozlerinin ici gulen insanlar geliyor.. Ama Burma’yi tarif etmek için en
cok “Pagoda toprakları” demek dogru olacak sanırım.. baktıgınız her yer
Pagodaların hukmu altında. Ufka her baktıgınızda en az bir pagoda silueti
oksuyor gozlerınızı.. Ve Budizm hic bir yerde olmadıgı kadar derin nüfuz etmis
toprakların genine.. ve haliyle en birlestirici noktası da o.. binlerce Pagoda ve Buda heykeli sadece
gosteris degil, hayatın da anlamı. Herkes temple ve pagodalara bagıs yapmak
ıcın yasıyor ve yarısıyor. Her erkek cocuk mutlaka rahip egitiminden gecmek
zorunda ve fakirlik sebebi ile bu zorunlu egitim sonrası cogu kafaları kazılı
ve turuncu kiyafetler ile devam ediyorlar hayata. Nasıl olsa halk tarafından
maddi ve manevi olarak besleniyorlar.. En cok da bu yuzden cuntaya en buyuk
tehdit onlar zaten..
Felaket tellallıgı yapmak istemiyorum ama dunyanın
gerceklerının burada yasanmayacagını dusunmek de saflık olur. Oncelikle bu
guzel insanlar turizm nedeni ile kotuye dogru, paranın esaretinde degisecekler.
Bu ornekleri bir cok komsuda gormek mümkun.. Ayrıca hukumetin bu kadar ciddi
kaynak sagladıgı yeni “is” kolunun sadece benim tarafımdan gorulmeyecegi de
kesin. Ayrılıkcılar kendilerine dogrultulan her silahın, sevdiklerine zarar
veren her merminin icinde bu yeni ziyaretcilerin ödedigi paraların oldugunu
anlayacaklar. Ve o gun geldiginde, tarihte hep oldugu gibi Burma’da da turizmi
baltalamak ve gelenleri korkutmak icin terorizm baslayacak. Mandalay’de,
Bagan’da bombalar patlayacak. Ve yine kimin haklı, kimin haksız olduguna
bakmaksızın, sucluyu sucsuzdan ayıramadan insanlar ölecek. Kendi adıma ben, bu
yasanacak acilara uzulecegim elbet, ama sebepleri dusununce bu saldırıları
gerceklestirenlere ne kadar kızabilecegim bilmiyorum.. Kazan cok uzun zamandır
kaynıyor, bizim olmayan bir corbanın tadına bakarken dilimiz yanacak ve her
zamanki gibi birileri sadece yanlıs zamanda yanlıs yerde olacak..
Burma’yi tanımak icin fazla zaman yok belki
de, o yuzden elinizi cabuk tutun derim..
Rota
Yukarıda bahsettiğim sebeplerle ulkeye
giris icin cok fazla sansiniz yok.. ben Tayland’a siniri olmasına ve bir cok
giris noktasına ragmen, o sırada yasaklandıgı icin karadan giris yapamadım.
Sansıma cok ucuza ucak bileti buldum (30 dolar) da maddi olarak cok
etkilenmedim.. Burma’da iki uluslararası havaalanı var, Yangon ve Mandalay’de..
o yuzden fazla sansınız yok. AirAsia iki destinasyona da ucuyor ama Yangon
neredeyse yarı yarıya ucuz (bknz. Bangkok ile mesafe). Giderken air asia yerine
“Nok Air”i tercih ettim. Hem daha ucuz hem de 15kiloya kadar bagajınızı
bedavaya tasıyor. AirAsia fiyatlarına bir de en az 10 dolar (benim gibi 8kg’lik
cantanız olsa bile) eklemeniz lazım..
Yangon secmenin tek dezavantaji, kuzeye cıktıktan sonra ulke dısına
ucmak icin tekrar (muhtemelen Mandalay’den) tekrar bir otobus yolculugu yapmak
zorunda olmanız. Ama benim gibi maddi olarak kazancınız varsa cok sorun degil..
Bunun yanında benim yaptıgım hataya dusup
donus biletinizi oradan almaya kalkmayın. Sagolsun Hanoi’deki konsolosluk yine
guler yuzume hurmet edip giris-cikis biletsiz, otel rezervasyonsuz vizemi verdi
ama az daha Burma icinde ucak biletsiz kalıyordum. Tabi ki bir acentaya giderek
biletinizi alabilirsiniz ama benim gibi kurusunuzun hesabını yapıyorsanız
biletinizi onceden alın. Cunkum basta dedigim gibi ulkede telefonlarınızı
kullanamıyorsunuz, uluslararası dolasıma kapalı.. ben internetten alısverisimi
tamamlamak uzereyken basıma geleni anladım.. 3D secure islemi icin telefonunuza
gelen SMS’i web sitesine yazmanız lazım.. tabi ki gelen giden bir sey yok J o yuzden sagolsun kadim dostum Eray’dan yardım alarak cozebildim
sorunu..
Ayrıca paranız bol ya da vaktiniz az ise
ulke icinde Air Mandalay’in paket ucusları var. 4 destinasyona 1 ay icerisinde istediginiz zaman ucabilir,
karsılıgında 400 dolares de odeyebilirsiniz.. ama ben neredeyse aynı paraya 22
gun her sey dahil gezdigim.. tamamen size ve butce-zaman iliskinize kalmıs bır
durum..
Para derdiniz cok yoksa bile onerim
Yangon’dan ulkeye girip yine aynı yerden ulkeden cikmanız olur.
Bu sayede buyuk bir cember cizerek, “izin
verilen” her yeri gorebilirsiniz. Nacizane onerim su sekilde;
- Yangon inis, sehri gezis (2 tam gun gayet
yeterli)
-
Otobus ile Kalaw’a varıs. Oradan
2 ya da 3 gunluk trekking turu alarak (almadan cok zor, kalacak yerleri
ayarlamanız cok zor olacaktır, ayrıca tur organizatorleri buyuk cantanızı
otobus ile Inle Golune yollayacaklarından agırlıktan da kurtulacaksınız) Inle
Lake’e varıs. (minimum 3 gun)
-
Inle Lake’e varıs. Guzel
gonlunuz bilir ama en az 3 gun keyif yapmak, devasa golun etrafında bisikletle
dolasmak, sarap baglarını ziyaret etmek, temple ve pagodalara ayak surtmek, gol
turu yapmak ve dinlenmek icin daha azı olmaz..
-
Hsipaw’a otobus yolculugu ile
varıs (Sipo okunuyor). Burada da nefis bir doga (kalaw-Inle arası bildigin
corak arazi, gunesli gunlerde ciddi zor ve keyfisiz oldugunu duydum) ve yuksek
irtifada en az 2 gunluk trekking. Cografya kadar insanların profili de tamamen
degisiyor. Cok keyifli ve acikcasi ulkenin en ucuz yeri.. bir cok insan gidip
tahmininden fazla kalıyor. Kucuk ama keyifli, nehir kenarında bir kasaba.
Etrafta bir cok guzel selale de var..
-
Tren ile Pyin OO Lwin’e varıs..
bu tren yolculugu olmazsa olmaz. Milattan onceden kalmıs bir trenle yavas
yavas, her kucuk istasyonda durarak, sallantıdan dusen cantalarınızdan kafanızı
korumaya calısarak unutulmaz manzaralar ile yapılan bir rota. Ve tabi bu
rotanın ve Burma’nin en ozel anlarından birini de burada yasayacaksınız. Gok
Teik Bogazından,devasa bir vadiyi birlestiren tren rayları ile yerden 100 metre
yukarıdan bu dudak ucuklatan sahneyi deneyimlemek unutulmaz.
-
Pyin oo Lwin’de pek bir sey
yok, ama bir onceki gunun tren yolculugunu ve yorgunlugunu unutmak icin en az 1
gun gecirip botanik bahcesini ziyaret edebilirsiniz..
-
Minibus bozması bir aracla
Madalay’a varıs. Mandalay en az 3-4 gunu hak ediyor.
-
Mandalay’den basit bir bota
atlayip bereketli Irrawaddy nehri uzerinden iki gunde Bagan’a varıs.. bot turları haftada iki gun ve aynı sekilde
bagan Mandalay de calısıyor. Gunlerı kontrol etmek lazım, hem bu keyifli
yolculugu kacırmamak hem de bosuna gun kaybetmemek ıcın..
-
Bagan. En az iki gun vermek
lazım. Gerci bir sure sonra her yer aynı gozukmeye baslıyor. ıkıncı aksamın
otobusune binmek en iyi fikir..
-
Ngapali Beach’e otobus (bu
opsiyonel cunku mesela ben oradayken cuntacılar o tarafa gidisi kapatmıslardı.
Siz oradayken acildiysa kacırmayın, gidenler dunyanın en guzel kumsallarından
biri diyorlar. Gerci GH yok, hep resort ve iyi oteller oldugundan butce derdi
yaratır)
-
Pyay’a otobus. Muhtesem ve az
bilinen bir destinasyon. Zaman ayırıp 2 gun gecirmenizi oneririm..
-
Yangon’a otobus..
Buraya istereniz ornegin Golden Rock’ı da ekleyebilirsiniz
ama ben gidip gordum hic de onermem. Bildigin daş işte. Fotograflarındaki gibi
etkileyici de değil. Ruhani acıdan da bir sey katmıyor. Illa gidecekseniz de
haftasonuna ve hacı olmaya gelen halka yakalanmayın..
Ancak burada çok önemli bir nokta var.
ülkedeki iç savaş sebebi ile hangi bölgelerin turiste açık olup olmadığını
birinci elden öğrenmenizde fayda var. bunun için de Yangon’daki devlet turizm
ofisine gitmenizi öneririm.. sonar karşınıza suprizler çıkmasın. Ofisin yeri
yine Sule Pagoda’nin güneyinde, Demokrtasi parkı’nın arkasında. Büyük kilisenin
yanı (MTF)..
Para
ATM’lerden para cekebiliyorsunuz. Sadece 1
sene once bu “luks” olmadıgından insanlar ceplerinden yuzlerce, binlerce dolar
ile gezmek zorunda kalıyorlarmıs. Ayrıca 2006 sonrası olması gereken yeni
jenerasyon banknotlarda hic bir tahribat, koselerde kırıklık kabul edilmedigi
icin buyuk problemler yasanıyormus. Saka degil, ben otel odasında para utuleyen
bir arkadasımı biliyorum, bildigin delilik..
Simdi oyle bir sorun yok ama yanınızda
dolar bulundurup bozduracaksanız en iyi kurları bankalar veriyor. Eskiden (yine
bir sene once) havaalanında turistlere hava atmak icin her nasıl bir mantıksa
parasını 100 kat degerli gosterip bozdurtmaya calısan cunta adam olmus ve black
market’i engellemek icin bankalara yuru ya kulum demis.. ayrıca dolar bozduracaksanız 100’luk
banktnotlar en iyi kuru veriyor, 50 ve asagisi en dusuk kura sahip. Bence
gerektiginde para ustu derdini ortadan kaldırmak icin yanınızda 5 ve 10’luk
banktnot da olsun..
Her yerde kendi paraları gecse de sadece
trenlerde dolar odemesi yapmanız lazım. Euro da kabul edilmiyor. Yine sacmalık
ama askerde mantık yok iste :)
O yuzden hıc dolarsız da gezmeyin. Gerci 1
senede o kuralı da degistirmis olabilirler.
Ulasım
En cok otobus kullanacaksınız. Ama mandalay
yangon arası haric otobus kalitesi pek de ic acici degil. Hatta air condition
seviyesi tum Asya’nin en dusuk seviyesinde. Donmamak icin ozel caba sarf
etmeniz gerekecek. Yanınıza en kalın kıyafetlerinizi ve benim hayat kurtarıcım
duck tape’inizi almayı unutmayın. Kafanızın uzerindeki kırık hava kanallarından
kurtulmanın en guzel yolu. Gerci ben bir kac kez perdeyi alıp bas ustu bagaj
tarafına sıkıstırmayı da akıl ettim ama her zaman papaz pilav yemez.. ayrıca
otobuste koyar kafayı uyurum demeniz mumkun de degil. Her asya ulkesinde
karsılastıgınız disko ortamı sesli muzige ya da karaoke calınmasına alısmıs
olabilirsiniz.. bu ozellikler de size kurtarmayacak cunku hırsızlıgı onlemek
icin her molada tum otobus bosaltıldıgından sizin uyku da gume gidecek. Burma’da bu bir kural ve karsı cıkmanız
mumkun degil. Tıpıs tıpıs iniyorsunuz..
Treni cok az yerde secebileceksiniz ve
genelde cok yavas oldugundan pek iyi bir tercih değil. Sadece yangon’da meshur
bir sehir ici tren var. merkez garden yola cıkıp 3.5 saatte tum sehri dolasarak
aynı noktaya donen bu yolculugu mutlaka yapın.
Otobus icin aracılar ve GH’lar pek bir fark
almıyorlar. Bir cok yerde terminaller sehrin uzagında oldugu icin de git gel
yapmak daha buyuk kulfet. Verin abilere parayı zorlamayın.. zaten pahalıya
gidiyorsunuz, uc kurus fazla bir sey degistirmiyor..
Asya’da dolaşıyorsanız zaten trafiğin akış
yönünden başınız dönecek. Her değiştirdiğiniz ülkede “lan bu arabalar ne
taraftan geliyordu” diyene kadar ezilmek an meselesi. Ben ciddi ciddi yola
attığım her adımın yarısında kendimi fıkradaki domatesler gibi bulacağımdan
korkarak panic yapıyordum. Burma’da işler iyice absürd. Ingilizler zamanında
trafik haliyle soldanmış. Sonra cunta yine bir gecede bunu saga çekmiş. Ama
araçların çoğunun direksiyonu hala terste olduğundan dönüşler filan hem komik
hem de tehlikeli. Şoförleri seyretmek
ise apayrı bir keyif.. tabi ezilmediğiniz sürece..
Bu arada neredeyse her backpacker’da ülke
çıkışında havaalanı vergisi ödeniyor diye bir bilgi var. hepimiz bir şekilde
duymuşuz. 2014 Mart itibarı ile öyle bir şey yok ama siz yine forumları
didikleyin yoksa son dakikada parasız kalabilirsiniz..
Konaklama
Cok cok cok pahalı.. daha dogrusu
mantıksızca kazıklanıyorsunuz.. evet cok temiz odalarda kalıp, temiz tuvaletler
kullanıyorsunuz ama adam bası 10-12 dolardan asagi yer bulmanız Hsipaw dısında
mumkun degil. Ki bunlar High Season fiyatları da degil.. dorm bazı buyuk
sehirlerde var ama o da 15 dolar. Gerci tek kalmak isterseniz de 20-25 dolar
veriyorsunuz. Hele yangon ve Mandalay ucmus durumda.. yangon’da en iyi secim
Sule Pagoda’nin guney tarafında, 32. Sokagın kosesindeki Garden Guest House.
Berbat bir kahvaltısı olsa da lokasyon muhtesem ve fanlı bir kutuya 7 dolar,
mucize gibi..
Mandalay’de ise en populer ve merkezi yer
yine Garden Hotel (aynı sahip degil). Ama o da genelde dolu ve ucuz degil. Ben
AD1’da kaldım. hayata 10 dakika yurume mesafesinde ama fiyatlar cok iyi. Sıkı
bir pazarlıkla 15 doları kahvaltısız 10 dolara indirmistim..
Odalar ulkede neredeyse hep kahvaltı dahil
satılıyor ama sormakta fayda var..
Bunun yanında ben hic rezervasyon ile
yolculuk yapmamama ragmen bu Burma’da bir zorunluluk.. cok turist ve az secenek
sonucu neredeyse her yer cabucak doluyor. En guzeli bir sonra gideceginiz
yerdeki muhtemel GH’u arayıp (kaldıgınız yer genelde yardımcı oluyor, kırk
yılda bir dusuk bir ucret talep ediyorlar. Ama telefon hatları berbat oldugu
icin cok zaman karsı tarafı dusurmek kolay degil. Cok sık denemek lazım, umitsizlige
kapılmayın) yerinizi ayırtmak..
Fiyatların yuksekliği, ziyarete gelen
herkese malum oldugundan genelde yolda tanıstıgınız birileri ile odaları
paylasıyorsunuz. Her backpacker cebinin hesabını yaptıgından yatak arkadası
bulmanız cok sorun degil. Ben defalarca 2’li, 3’lü gruplarla, kızlarla
erkeklerle aynı odayı kullandım.. cekinmeyin, hepsi guzel cocuklar J
Yemek
Daha once hic SEA yemegi tatmadıysanız
accuk zorlanabilirsiniz.. yemekler
genelde bol baharatlı ve biraz yaglı. Ama nasıl beceriyorlarsa yag hep yuzeye
cıkıp orada kalıyor. Kasıkla bu durumdan kurtulmak cok zor degil..
noodle corbaları, ozellikle “Shan” tarzi
olanlar cok leziz. Sokaktan yemekten cekinmeyin. Kaldırım kenarlarında soguk
noodle salatası tadında satıs yapan yerler var. sectiginiz noodle’I alıp icine
tofusunu ve istediginiz baharatları katıp, cıplak elleri ile bir guzel
karıstırıp servis ediliyor. Yanında balık corbası da veriliyor. Su ellerden
igrenmeyin arkadasım, buraya kadar gelip kultur gormek istemissiniz, yemeden
gitmek olmaz. Ki asyanin en lezzetli yiyeceklerinden biri cikiyor ortaya.
Sadece corba fazla”fishy”!!
ortada ciddi bir Hint etkisi de var. halkın
buyuk cogunlugu hintliye benziyor zaten. O yuzden neredeyse her yerde ucuza
lezzetli hint yemegi de bulabilrsiniz..
Su sistemi cok guzel. Devlet budist
rahipler ıcın her kose basına “refill” noktaları koymus. Gidip gonul rahatlıgı
ile sisenizi doldurabilirsiniz. Maddi acıdan da size cok rahatlatıyor ama bu
kadar sıcak bir ulkede 2-3 gunde bir sisenizi degitirmeyi unutmayın..
Ayrıca baska hic bir yerde olmayan,
karsılasmadıgım bir durumu da yine sadece Burma’da goreceksiniz.. Yangon’a
indikten sonra aksam saati bizim nevizade tadında bir sokagında yemek yemeye
gittim. Masaya oturdum, sipariş verecegim.. yan masadaki arkadaş bizim
kopekleri çağırmak için dudaklarımızla yaptıgımız sesi çıkardı. Ne oluyor
derken garson geldi. Hemen sonra aynı sahne bir başka örnekle yaşandı.. bu
ulkede garson çağırmak için bildiğin kopek çağırma sesi kullanılıyor. Ben
alışamadım ve hiç yapmadım ama mesela amerikalı dallama arkadaş defalarca güle
güle bu yolla adam çağırdı. Gerçi sonra kız arkadaşı kızdı da vazgeçti..
Alkol çok pahalı değil. Mynamar birası
oldukça lezzetli. Ama benim favorim enfes “ABC”. Bu siyah bira, Beer Lao ile
beraber kıtanın en güzel iki tadından biri..
Bir de sigara içiyorsanız Myanmar’ın ulusal
sigarasını tatmadan ayrılmayın. Sokaklarda satılan, muz yapraklarından kağıt, gazette
kağıtlarından filtre yapılan bu leziz tadı unutamayacaksınız. Puro gibi ama
içine çekilebiliyor. Hem sert hem de öldürmüyor. Ayrıca 10 tanesi 2 lira filan
gibi anlamsız ucuza bulabilirsiniz.. ben ayrılırken 30 civarı aldım. Hem vardığım
her yeni noktada bir tane içip kutlama yaptım hem de tanıştığım yeni yol
arkadaşlarıma ikram ettim..
Saglık
Hastalanmayın.. basınıza ciddi bir sey
gelirse de ilk ucakla bangkok’a ucun.. eczaneler filan da cok guvenilir degil,
o yuzden cebinizde ihtiyacınız olanları bulundurun. Baska yerler gibi degil..
Ne
yaptım Ne Ettim
Chang Mai’de kotu biten gunlerımın ardından
geldi Burma. Bu ulkenin kaosu, tozu dumanı ve bilinmezlik heyecanı kafamın
dagılmasını sagladı. Ozellikle konaklama icin ortaya cıkan surekli arkadaslık
halleri beni hep mesgul tuttu. Iyi ki de oyle olmus. Ziyaret zamanlamam hediye
gibiydi gercekten, aksi taktirde cok zorlanırdım..
Yangon’a iner inmez, ucakta tanıstıgımız
kanadalı iki cocuk ve iki amerikalı kız ile otelimizi zar zor bulduk. Biz erkek
kısmı 3 kisilik oda secerek paramızı harman savurmamayı becerdik..
Yangon cok guzel bir sehir degil.. ama
guney asya’nin en buyuk ve gorkemli pagodası burada. “Shwedagon pagoda” tam bir
abide.. ama anlamsız buyuk.. acıkcası ben cok etkilenmedim.. yapıya bakınca
tamamen “benimki sizden daha buyuk” mantıgı ile yapıldıgını hissediyorsunuz.
Tapınakta
cok daha kucuk mahalle pagodası zerafetinin kayboldugu nokta da bu galiba.. ama
elbette ne olursa olsun etkileyici ve mutlaka gorulmesi gereken bir yer. Bizim
sansımıza bir cumartesi gunu, full moon ile birlesince cunta girisleri bedava
yapmıs. Haliyle butun sehir oradaydı ve cok guzel sohbetler etme sansına sahip
olduk. Tabi klasik beyaz adamla fotograf cektirme rituellerine de bol bol maruz
kaldık.. budist rahipler bizden cok kızlarla ilgilendiler zaten. Opebilir miyim
diye soran bile oldu J:)onlar da bozulmus mirim :) zaten
hepsinin elinde son model telefon (Yangon stayla), ingilizce gelistirme
bahanesi ile onune geleni esir ediyorlar.. basta guzel ama sonra suyu cıkıyor
haliyle..
Bu full moon sebebi ile 15 dolarlık anormal
pahalı giris ucretinden de yırttık sansımıza. Zaten ben tum yolculuk boyunca
genelde cakallık yaparak cuntaya bir kere bile giris parası odememenin gururu
ile bindim Bangkok ucagına.. bir iki basit hileyi ilerleyen satırlarda
paylasırım..
Yangon’da ziyaretçiler için hayat hep Sule
Pagoda etrafında demek yanlış olmaz. Sule Pagoda her yere yakın, her
ihtiyacınıza makul mesafede. O yüzden kalmak için o tarafı tercih edin (LP’ı
dikkate almayın)..
Yangon demisken belki de şansa sadece bu
şehirde yaşadığım bir durumu anlatayım. Guest House’larda yancılar var. bu
arkadaşlar “Iyi abi” rolü ile size yanaşıp, akşam yemek yenecek yerleri, gündüz
gezilecek noktaları beraber dolaşmayı teklif ediyorlar. Hiç biri sizden para
istemiyor. Ama gittikleri yerlerde komisyonlarını alıp bedava yiyip içiyorlar.
Biz üst üste iki kere bu arkadaşlarla karşılaştık ve durumu anlayana kadar
götürüldüğümüz yerlerde kazık yedik. Çünkü örneğin lokantalar onlarla
gittiğinizde, normal fiyatların üzerinde rakamlar yazıyorlar faturaya (evet
menüler var ama çoğu ingilizce değil, olanlarda da hangi yemek nedir anlamanız
başlarda çok zor. O yüzden yancılar kafalarına gore little little in the middle
yaparak kumkapı ortamı yaratıyorlar.
2 yancıdan kurtulmak, onlara başta hayır
demekten çok daha zor. Bu tip arkadaşlara karşı nazik olmak bazen işe
yaramayabiliyor. Bizim gruba musallat olan ikinci arkadaşı en son sokak
ortasında kovalamak zorunda kaldık..
yangon tren garından yaklaşık saat başı
kalkan ve şehrin etrafında yavaş yavaş tur atan treni mutlaka yakalayın. 3.5
saat süren, oldukça uzun ama bir o kadar keyifli bir yolculuk. Şehrin
sefaletini, insanların güzelliğini anlamak için birebir.. hele küçük bir
Burmalı çocuk ile yarım saat treni boydan boya ileri geri geçerek defalarca
oynadığımız kovalamaca hem çok komik hem de özeldi. Asya bu tip şeyleri
yapabildiğiniz için güzel biraz da. Kural yok, olsa da uyan yok.. çocuk yorgun
düşünce dizlerimde uykuya daldı, uyandırmak için uğraştık..
Yine gara yakın (karşısında) bir alışveriş
merkezi var (ruby mart). basit ama eksikleriniz için daha iyisini bulmak mümkün
değil.
Ben hiç bir yerde gece dışarıda olmaktan
çekinmedim ama Burma genel olarak çok güvenli bir ülke çünkü cunta sebebi ile
yerel halk başına bela almak istemiyor.
Örneğin Hsipaw’dayken çok ilginç bir şey oldu. Kaldığımız GH’da bir Avustralyali
gencin telefonu çalındı. Sabah giriş yaparken gördüğümde, resepsyonist durumu
polise telefonla bildiriyordu. Ben eşyalarımı yerleştirip duş aldıktan sonra
aşağı indiğimde telefon GH önüne bir torba içinde bırakılmıştı bile..
Ama siz yine de bunlara güvenip kendi
güvenliğinizden ödün vermeyin..
Yangon’da gece 11’den sonra bambaşka,
tarifsiz bir olay hayat buluyor. Şehirde akşamları trafik çok azalıyor ve Sule
Pagoda’nin güneye bakan tarafındaki ana yolda, onlarca genç kukalarını alıp
futbol oynamaya başlıyor. Bu sırada arabalar da zaman zaman geçmeye devam
ediyorlar. Bağdat caddesinin gece futbol sahasına döndüğünü düşünün.
Gündüz
karşılaştığınız trafik yoğunluğunun ardından ortaya çıkan bu görüntüler
tarifsiz. Yol boyunca, refüjün her iki yanında, arka arkaya dizili en az 6-7
ayrı maç yapılıyor. Ama ona ragmen yol yeterli olmadığından dışarıda kalan
takımlar kenarda bekliyorlar ve kaybeden takımla yer değiştiriyorlar. Bildiğin
sokak basketbolu tadında bir organizasyon var. onları durdurmak demeyelim ama yavaşlatan tek
şey ise arada bir geçen arabaların farları. Araçlar yavaşlayıp kalelerin
arasından, kenarından yavaşça geçtikçe, sokak lambalarıyla baş başa kalanlar
hemen topa vurmaya devam ediyorlar.
Ilk gece 2 kanadalı gezgin ile beraber
odamıza dönerken şansa farkettik bu durumu. Böyle özel bir ana tanık olmanın
mutluluğu kadar, bu çocukların spor yapmak için ne kadar sefil olduklarını
görmek de bizi sarstı. Top denemeyecek plastik parçaları peşinde yakaladıkları
mutluluğa dalıp gitmişken bizi de oyunlarına davet ettiler. Çoğu asfaltta
çıplak ayak oynayan bu çocukları kırmak zaten mümkün değildi ve once kazanıp
sonra kaybeden tarafta iki maç yaptık. Güldük, kahkahalar attık, terlerimizi
birbirimize sıvadık, geçen arabalara elimizle yavaş yaptık, fotoğraf çektirdik
ve tekrar buluşmak üzere sözleşip ayrıldık. Aynı dili konuşamasak da,
gülümsemek, içten olmak ve tabi ki spor yine iki tarafın anlaşmasını sağladı..
Eğer Burma’ya yolunuz düşerse, yanınızda
güzel toplar götürün. Inanın daha özel ve faydalı bir hediye veremezsiniz.. ve bu genç
adamlarla zaman geçirmenin tadını çıkarın. Hayatımın en unutulmaz anlarından
biri oldu o bir kaç gece..
Akşam yemek için en güzel yer, Yangon’un
çiçek pasajı diyebileceğimiz tattaki sokağı.. yine Sule Pagoda’nin batı yoluna
doğru devam edeceksiniz (Maha Bandoola Road). 1-1.5 km sonra sağdaki
sokaklardan birinde (kaçırmanız imkansız, sokak içinde sağlı sollu masalar,
mangal kokuları ve deli gibi insan. Sanırım 14. Ve 15. Street arası olmalı ama
yüzde yüz emin değilim), şehrin en canlı gece hayatını bulabilirsiniz. Hem
yerel halk hem de turistler omuz omuza yemek yiyebilir, kadeh kaldırabilir ve
yeni dostluklar kurabilirsiniz. Sokak satıcılarından bir şeyler alıp masaya
koymak serbest. Oradan yemek zorunda bile değilsiniz. Ben yancılı geçen ilk
gece hariç hep öyle yaptım..
Ben oradayken mekanlar cuntanın emir ile
gece 10:30-11:00 gibi kapanıyorlardı. Sebebi de okulların sınav zamanı olması
ve ebeveynlerin çocuklarına iyi örnek olmaları ve eve çok geçe kalmadan dönmelerinin
sağlanmasıydı. Doğu gerçekten bambaşka bir kafa..
Gündüz yemek için de en iyi seçenek Maha
Bandoola’nın br üst paralelindeki Anawratha sokağı.. Anawratha’nin 29 ve 30.
Sokakları arasındaki “Ingyin New South” Hint lokantası hem çok ucuz hem inanılmaz
lezzetli. Özellikle Dhal bat her zamanki gibi en iyi seçim. Yeter artık diyene
kadar yemek konuyor önünüze ve yaklaşık 2 lira..
Havaalanından taksiye binmeyin. Çok pahalı.
Onun yerine dışarı çıkıp merkeze doğru yürüyün (hayır yürüme mesafesi değil,
benim için bile). Tabi hepsinden once taksiyi paylaşacağınız birilerini bulun.
Merak etmeyin, tüm backpackerlar kedi gibi birbirini arıyor olacak.. yolda
taksiler yanınızda durup pazarlık yapacaklar. Gerisi size kalmış.
Şehirden otogara (Aung Mingalar) gitmek
için de local otobüsleri kullanın. Hem çok ucuz (çantanız için eksta para
isteyen çakallar olacaktır, gülümseyin yeter) hem de taksiyle de gitseniz aynı
trafiğe girip neredeyse aynı süreleri bekleyeceğiniz için çok anlamlı değil..
gar ile havaalanı birbirlerine çok yakın. Terminal ya da havaalanına ulaşmak,
günün kalabalık zamanlarında 1.5 saati bulabilir. Kendinizi buna gore
ayarlayın.. tren ise yürüme mesafesi..
----------
Yangon sonrası Mike, Kate ve Ashley ile
otobüse atlayıp Bagan’a geçtik. Yol kalitesi fena değil ancak hem havalandırma,
hem otobüsten inme ritüelleri yüzünden uyumak pek mümkün olmuyor. Ayrıca
paranız varsa bizim gibi yapmayıp kaliteli olan bir üst klas otobüsleri seçin
derim.
Bagan’a sabaha karşı 4 gibi iniyorsunuz.
Bagan gündüz inanılmaz sıcak ve güneşin olmadığı her anı çok iyi değerlendirmek
lazım. Yapılacak en iyi hareket yangon’dan kalacağınız yeri ayarlayıp direkt
oraya gitmek. Biz ise o saatte sırtımızda çantalar, dallama Mike’ın fikir
karmaşaları arasında oda peşinde koşmak zorunda kaldık.. sonunda biz Ashley ile
çift olup parayı bölüşerek klimalı bir oda tuttuk. Mike ile kate zaten
sevgili.. bagan’da klimasız oda delilik olur. Ben ilk ve son kez klimalı oda
için para verdim çünkü yolda herkes aynı konuda tavsiyede bulunmuştu. Ve ne
kadar haklı olduklarını da ayı gun görmüş oldum..
Biz “Winner Guest House”da, dünyanın en
suratsız ve terbiyesiz patronlarından birine para vermek zorunda kaldık çünkü
yer yoktu (15 dolares – oda kahvaltı). Gerçi odamız çok temizdi, kahvaltı da
fena değildi ama o adama para vermek hepimizin içini acıttı. En güzel ve makul
fiyatlı yer ise otobus garına çok yakın olan “Pan Cherry”. Sahipleri de çok
canayakın. Ama mutlaka rezervasyon yaptırın..
Sabah çok erken Bagan’a gelindiği için en
güzeli uyumadan bisikletlere atlayıp güneşin doğuşunu seyretmek için en ideal
yer olan “Shwesandaw Phaya” tapınağına gitmek.. (Bisiklet en ucuz ve mantıklı
ulaşım aracı. Kaldığınız yerlerden 1-1.5 dolara kiralamak mümkün. Bir de
elektrikli pisiklet çıkmış son zamanlarda. Aman diyim almayın. 2 gunde 4 kişiyi
yerden kaldırdım. Ana rotalar hariç her yer toprak ve engebeli. Düşmemek için
çok dikkatli ve olmalısınız ki o bile her zaman yetmeyebilir..). zaten
neredeyse herkes orada. Güzel yer kapmak için ne kadar erken giderseniz o kadar
iyi.. balonların pagodaların arasından gökyüzüne kalkış yaptığı o tarifsiz ve
unutulmaz sahnelere oradan tanık olacaksınız..
Işin yine cunta yönünü de anlatmak lazım. Ülkedeki bir çok tarihi şehir ve bölgede bu
akıllılar sizden bölgeye giriş parası isteyecekler. Bagan’da bu ödemeyi, belli
başlı meşhur pagodaların girişlerinde alıyorlar. O biletle 2 gün arka arkaya
bagan’da istediğiniz yere girip çıkmak serbest. Aslında her şey herkese sürekli
serbest ama adamlar resmi haraç aldıkları için yedirdiklerine çakıyorlar
bileti. Tembel de oldukları için sabah 9 gibi gelip, akşam üzeri 4 gibi de
mesailerini bitiriyorlar. Haliyle gündoğumu sonrasında da zaman kaybetmeyin.
Görmek istediğiniz yerleri önceden belirleyip, arka arkaya ziyaretlerinizi
yapın ve askerlere para ödemeden (15 dolar) keyfinize bakın. Daha sonra daha az önemli yerleri gezmeye
devam edin ve saat 11’i geçirmeden kendinizi klimalı odanıza atın çünkü o
güneşe dayanamak mümkün değil!!! Saat en az 3’e kadar yorgunluk atıp uyuyun ve
sonra kalkıp hem biraz daha gezin hem de gün batımını seyredin.
Açıkçası bagan’da 2 gün kalacak hiç bir şey
yok. Çok özel, başka hiç bir yere
benzemeyen tarihi bir dokuda zaman geçirmek inanılmaz güzel ama bir sure sonra
anlıyorsunuz ki bütün pagodalar birbirinin aynısı. Sadece boyutlar değişiyor.
Içlerinde bile neredeyse farklılık yok. haliyle yeni bir pagoda görmek yeni bir
deneyim olmaktan çıkıyor. Yoksa ortalıkta binlercesi (evet binlerce) var.
ayrıca o toz ve sıcak çekilebilir de değil..
Yemek için seçenek çok. Özellikle gar
yakınlarındaki lokantaların bazıları çok başarılı (a little bit of Bagan gibi).
Bir iki internet kafe de var aynı tarafta..
Buradan Mandalay’e gitmek isterseniz en iyi
seçenek haftada 2 kere kalkan (Pazartesi-Cuma) tekneler ile gece konaklama
dahil 20 dolara Irrawaddy nehrinde 2 tam gün geçirmek. Bir de pahalı olan ve
her gün kalkan seçenek var ama o uçuk bir rakam.. Mandalay Bagan arasını da
yapan teknenin seferleri o taraftan farklı günlerde tabi ki..
---------
Biz Bagan’dan Inle Lake’e geçmeye karar
verdik. Aksi taktirde meşhur Pyin OO Lwin-Mandalay tren yolculuğunu ters yöne
doğru yapmamız gerekecekti..
Inle otobusünü, Bagan’a varışımızın ertesi
günü akşam üzerine aldık. Böylece 2. Gün ogle saati check-out yaptık ve esktra
para vermekten kurtulduk. Otobüste daha az donarak yine sabaha karşı Inle’ye
vardık. Cunta burada daha akıllı davranıyor ve bölgeye girişte otobüsler
durdurulup görevliler içeri giriyor ve teker teker yolculardan 20şer dolar
alıyorlar (hoş, sonra kimse o biletleri sormuyor). Çoğunluk uyku sersemi parayı
tıpış tıpış verse de, ben tabi ki arıza çıkartıp görevliye senin gerçekten kim
olduğunu bilmiyorum diyerek komutanlığa gidip para vereceğimi söyledim. Bizim
amerikalılar ve 2 fransız çocuk da itiraz ettiler ve görevliye dışarıda
bekleyeceğimizi söyleyip aşağı indik. Inince, çantaları otobüsten indiren
muavinden eşyalarımızı alıp o kalabalıkta bir tutktuka atlayarak hep beraber
arazi olduk. Ama otobüsün neredeyse tamamı ödeme yaptı. Siz de aynı yolla ödeme
yapmayabilirsiniz..
Adamlar tuktuk şoförünü soruşturup bizi
bulmasınlar diye de belli bir GH yerine merkezde inip yürüdük ve kalacağımız
yeri bulduk.
Inle’de çok GH seçeneği var ama genelde
sefil yerler ve kötü seçenekler ile karşılaşacaksınız. Uzak ara en güzel iki
seçenek ise mingalar Inn ve Lady Princess Hotel.. ikisinin de sahipleri çok tatlı ve
kahvaltıları anormal zengin. Yeter diyene kadar yiyorsunuz. O kahvaltı için
bile kalınır.. özellikle Princess hotelin odaları çok ama çok temiz.Tüm
Burma’nın en iyisiydi diyebilirim. Hele fiyat karşılığı aldığınız hizmet
kusursuz (15 dolar kişi başı).
Ayrıca sakın kanal kenarındaki GH’lardan birini
seçmeyin. Tur kayıkları o kadar ses çıkarıyorlar ki uyumanız mümkün değil.
LP’in ilk seçeneklerinden olan Gypsy Inn de bu konumda. Tanıştığımız kişiler
hep sesten şikayetçiydi..
Inle Lake dünyanın en özel köşelerinden
biri. Bölge yerlileri bu devasa gölde su üzerinde tarım yapmayı başarmışlar.
Ayrıca burada balıkçılık bir sanat. Iki elleri ile ayakta ağ atarken, bir
ayakları ile de kürekleri kontrol edebilecek kadar ustalıkla duruyorlar suyun
üzerinde. Bunun için kaldığınız yerden ya da tur iskelesinden bir kayıkçı ile
anlaşıyorsunuz ve sabah gün doğumundan önce buluşup yola çıkıyorsunuz. Gündüz
ne kadar sıcak olursa olsun sabah ayazında rüzgar yemek çok tehlikeli, hasta
olmak içten bile değil. O yüzden sıkı giyinin.
Tur teknenizin kaptanı ile önceden
kuralları konuşun, aksi taktirde sizi göl üzerindeki çeşitli satış noktalarına
götürüp hepsinden komisyon almaya çalışacak. Biz az ama öz yer görmeyi tercih
ettik. Sabah gün doğumunda balıkçıları seyredip, güneşin önünde oluşturdukları
unutulmaz silüetlerini fotoğrafladıktan sonra her gün başka bir lokasyonda
kurulan pazarı gezdik.
Buradan alınabilecek hediyelik eşyanın haddi hesabı yok,
hem ucuz hem de benzersizler. Kendinize hakim olmanız gerekecek. Oradan ayrılıp
su tarlalarını gördük. Göl üzerinde domates, yeşillik yetiştirmek nasıl
olabilir ancak kendi gözlerinizle görünce inanılır oluyor.
Geleneksel
yöntemlerle yapılan tekne üretimine, geleneksel yöntemlerle ipek şal ve bilimum
kıyafet üretimine göz attıktan sonra yine Burma’ya özel muz yapraklarıyla
sarılan sigaraların satıldığı yer ile turu tamamladık.
Dediğim gibi, eğer baştan
konuşmazsanız en az 6-7 tane daha farklı yer görmek zorunda kalırsınız ve bu
güneş altında göl üzerinde zaman geçirmek için hiç de keyifli bir tercih değil
(teknelerde çoğunlukla güneşten korunmak için şemsiye bulunuyor ama riske
girmeyin, öncesinde kaptana var mı yok mu sorun).
Amerikalılar ertesi gün ayrıldılar ve ben
bir bisiklet kiralayıp göl etrafını gezmeye karar verdim. Yolda defalarca
kaybolsanız da hep göl kıyısında olduğunuz için sorun yaşamazsınız. Bir kayık
sahibi bulup gölün doğusundan batısına geçin ve tepenin üzerindeki meşhur
pagoda’ya çıkın.
Ben pagoda’ya çıkmak için bisikletimi kilitleyip yürümeye
başladığımda uzun bambu kütükleri taşıyan genç budist rahiplere rastladım.
Acelem olmadığı için onlara yardım ederek yarım saat omzumda bambular, kan ter
içinde ağaç taşıdım. Bu arada bir alman çocuk bizi gördü ve o da yardıma geldi.
Beraber bambuları bitirdikten sonra tanıştık. Volker ile gerçekten çok iyi
arkadaş olduk. Hala da haberleşiyoruz.
Budist rahipler bize su ikram ettiler,
beraber ağaç gölgesinde soluklandık. Başka dillerle konuşmaya çalışıp gülerek
aynı dille anlaştık.. Kendimize gelince de yukarıya, tepenin zirvesine yürüdük.
Manzara Pagoda’nın olduğu yerden gerçekten inanılmaz. Bütün gölü görmek ve
sınırlarını anlamak mümkün. yukarıda tanıştığımız biri fransız biri italyan iki
gay çocukla aşağı inip ogle yemeği yedik ve akşam gün batımı için hep beraber
şarap bağlarına gittik.
Burası gün batımı için enfes. Şarabınızı
yudumlamak ve şükretmek için daha iyi bir nokta bulamazsınız. Ama gün batımı
sonrası bizim gibi bisikletli iseniz çok zaman kaybetme şansınız yok çünkü hava
iyice kararmadan tehlikeli toprak yolları geçip kasabaya geri dönmeniz lazım.
Acele edin..
Kasabada French touch diye bir kafe
var. gerçek kahve içmeyi, güzel müzik
dinlemeyi özlediyseniz sıcak saatlerde kendinizi oraya atabilirsiniz. Sahibi
olan Fransız arkadaş ülkenin ilk girişimcilerinden. Ayrıldığı Burmalı eşi ile
kurmuşlar burayı. Ülke kültürü ve coğrafya hakkında doyurucu bilgiler almak ve
keyifli sohbetler etmek mümkün..
Volker ile yürüyerek kasabanın dışında
arada bir görüldüğü söylenen kutsal beyaz öküzü ararken (yazarken süper saçma bir cümle oldu farkındayım) unutulmuş, terkedilmiş
bir tapınağa rastaladık. 35 senedir bu tapınağın baş rahibi olan güzel insanla
bir kaç saat sohbet etme şansımız oldu. Artık kendisinden başka kimsenin
yaşamadığı yerdeki yalnızlığı, zerafeti ve konukseverliği ile beni çok etkiledi
amcacım.. yolculuğumda ilk ve son kez tapınağa bağışta bulundum.. dönüşte de
bir traktöre otostop çekerek kasabaya varmak ayrıca çok keyifliydi..
Akşam sokak lokantalarından birinde
karşılaştığım ve iki gün boyunca beraber gezdiğimiz dünya komiği iki şilili
kızla Mandalay’de buluşmak üzere vedalaştık..
--------------
Volker ve kızlar ile vedalaşıp Hsipaw
otobüsüne atladım. Burma başladığından beri ilk kez yalnız kalışım. Berbat
yollarda yaklaşık 12 saat zıpla zıplaya ilerledikten sonra Hsipaw’a ulaşıldı.
Burma’nın otobüs sisteminin en güzel yanı hep sabah erken varacağınız noktada
olmanız. Böylece hem konaklamadan yırtıyorsunuz hem de varmak istediğiniz yerde
gün kaybetmiyorsunuz.
Gay dostların da önerisi ile hiç zaman
kaybetmeden Yee Shin Guest House’a kapağı attım. Iyi ki de öyle yapmışım. Hem
güzel insanlar tanıdım hem de merkezde kaldım. 10 dakika daha yürürseniz
kitaplarda çokça adı geçen Mr. Charles Guest House’da var. ben daha sonra
yolumu düşürüp merakımdan odaları ve fiyatları kıyaslamak istedim.. her populer
noktada olduğu gibi burada da burnu kalkık resepsyonist ve işletmeciler,
sıradan, hatta kalitesiz hizmete yüksek fiyat politikası var. ayrıca daha çok
paralı turist noktası olmuş gibi. Yee Shin ise tam bir backpacker kalesi..
Hsipaw, Lashio’ya oldukça yakın bir kasaba.
En büyük özelliği ise doğada yapılan unutulmaz trekkingler. Buraya çok fazla
(görece) turist gelmediği için de yerel halk pek dokunulmadan korunmuş. Hatta
öyle ki, ilk gün kasaba dışına yürürken çocuklar el sallayıp gülümseyerek bize
selam verirken bağırarak “fuck youuuu, fuck youuuu” diye de eklediklerinde şok
olduk. Belli ki buraya ilk gelen gerizekalılardan biri çocuklara merhaba
demenin bu olduğunu öğretmiş. O kadar saf ve naifler anlayacağınız. Biz de
onları bozmadan aynı şekilde karşılık verdik tabi..
Temiz bir odayı Burma’nın en ucuz fiyatına
tuttum (5 dolar – oda kahvaltı). Odanızı yol tarafında olmamasına dikkat edin,
otobüslerin variş ve kalkış noktası olduğu için çok ses oluyor.. Duş sonrası ne
yapacağıma karar vermeye çalışırken brezilyalı dünya tatlısı bir kızla
tanıştım (Juliana). Kısa zamanda arkadaş olduk, etrafı beraber gezmeye karar verdik. Bu
yolculuk onun evlenmeden önceki son gezisiymiş. Bir sonraki ay Çinli Tai Chi
ustası (yok, starbucks’da içecek olan değil, bu başka) sevgilisi ile
Brezilya’da evleneceklerdi.. bölgeyi beraber gezmeye karar verdik.
Etrafta yapacak şey çok, ama hepsi tabanvay
ve hepsi doğayla iç içe.. bu alttaki fotografın olduğu yere de "little bagan" diyorlar :)
Saatlerce gezip, defalarca kaybolup sonunda kendimizi
meşhur “Mrs. Popcorn’s Garden”da bulduk.. bu güzel mekanda herşey sahibesi
bayan Maureen tarafından hallediliyor. Dünya tatlısı çocukları etrafta
koşturuyor, agaçların gölgesinde
kendinizi kaybedip uyuklamakla huzur patlaması arasında kalıyorsunuz. Buranın
alamet-i farikası ise Maureen’in
hazırladığı inanılmaz lezzetli meyve suları. Sıcak bir günde, buz gibi bir
meyve suyundan daha iyi ne olabilir (evet buzlu geliyor ama kendisinin önden
uyardığı gibi tüm buzlar şişe su ile hazırlandığından korkacak bir şey yok).
Burada yemek yemeyi de unutmayın. Ne
isterseniz çok lezzetli, biz bir kaç farklı şey deneyip hepsinden büyük keyif
aldık. Ardından Maureen bize geleneksel Burmese makyaj ve güneşten korunma
yöntemi olan “Thanaka”nın yapımını ve inceliklerini gösterdi. Hem Juliana hem de ben kendimizi kullandırtıp müthiş keyifli zaman geçirdik..
Ben daha sonra “yancı” olarak brezilyalı ve
4 kişi daha yapacakları 3 günlük trekking turuna günü birlik katıldım.
Daha
fazlasını ödemeye bütçem pek elvermediği için devam edemedim ama 1 günde bile
doğadan ve bölge kültüründen tat almamak mümkün değil. Hsipaw Çin sınırına
yakın olduğu için, ülkenin o ana kadar gördüğünüz yerlerinden çok farklı bir
çok detayı yakalıyorsunuz..
GH’dan ayrılıp tren garına geçtim. Maksat,
meşhur “Goteiks” viyadüğünü görerek Mandalay’a varmak. Garda cunta
sürprizlerinden biri karşılıyor tüm gezginleri. Biletler sadece dolarla
alınabiliyor. Olmayanların şehre geri dönüp bir şekilde paralarını çevirmeleri
gerekiyordu (biletler aynı gün, trenden kalkışından 1 saat once alınabiliyor
burada). Tanıştığımız Şilili çiftin doları vardı ama aynı GH’da bir kaç gün
beraber kalıp muhabbet ettiğimiz Avusturyalı Michael’in sadece Euro’dan başka
dövizi yoktu.. Onun parasını ben ödedim. Böylece hala haberleştiğimiz 4 kişilik
grubumuz tamamlanmış oldu.
Michael yıllar once Annapurna Base camp’e
çıkarken eşinin ayağının soğuktan donup kesilmesi yüzünden aralarının açılıp
kendisini boşayan karısının hatırlarını hala aklından silememiş, fafif hüzünlü,
hafif deli, dünya tatlısı bir adam. 50 yaşlarında, deli gibi içiyor. 15
yaşındaki oğlu ile 20 gün sonra Koh Tao’da dalış dersleri almadan önceki
boşluğunu Burma ile doldurmak istemiş..
Bu destinasyondaki tren yolculuğu, ülkede
yapılması gerekenler sırasında ilk üçe rahatlıkla girer. 1900’de amerikalılar
tarafından yapılan ve dev vadiyi birleştiren korkutucu metal köprü ile karşıdan
karşıya geçmek hem ürkütücü hem de
unutulmaz. Trenler berbat koşullarda. Içleri temiz ama o kadar sallanıyor ki
kafamızın üzerindeki eşyalarımız defalarca üzerimize düştü.
Çok da yavaş giden tren ile Burma kırsalının
tüm güzellikleri de önünüze seriliyor. Yine her kasabada duran trenden inip
seyyar satıcılardan yiyecek alabilirsiniz, aç kalma ihtimaliniz yok.
tren çok
yavaş ama köprüye yaklaşırken tamamen durmak zorunda çünkü çok keskin bir viraj
ile köprüye çıkılıyor ve normal yolda sallantıdan ayakta durmak mümkün olmayan
vagonlar her an birbirinden ayrılıp aşağı uçabilir.
O yüzden 100 metre
yüksekliğindeki metal köprüyü neredeyse yürüme hızında geçiyorsunuz. Bu da hem
manzarayı hem de korkuyu tavan yapıyor.
Karşıya, güvenli alana geçtiğinizde hem
derin bir nefes alıyorsunuz hem de tekrar yapma isteği duyuyorsunuz. Çok ama
çok özel bir deneyim..
rotayı bu taraftan Mandalay’e doğru yapmak lazım çünkü
aksi yönden gelinirse, köprünün konumu sebebi ile manzarayı olması gerektiği
gibi görmek mümkün değil. Sırf bunun için, yanlış taraftan gelenlerin bir kez
daha aynı yolculuğu yaptıklarına şahit oldum ve duydum.. rotanızı belirlerken
bunu mutlaka hesaba katın..
Tren Mandalay’e geç saatte, hava
karardığında varıyor. Biz o kaosa geç saat ulaşmak istemediğimiz için bir
önceki durak olan Pyi Oo Lwin’de indik.
Burası ingiliz döneminde sayfiye yeri
olarak kullanılıyormuş. Hala koloniyel dönem nefis evleri görmek mümkün.
Mandalay’in sıcağından kaçan arkadaşlar, bu yüksek irtifadaki villalarda
haftasonlarını geçirir sonra mesai için dönerlermiş. Hafiften bir silivri tadı
var anlayacağınız. Şehirde ciddi bir hint esintisi buluyorsunuz. yemeklerden otellere,
her yerde hint kökenlileri görüyorsunuz.. uzun zaman sonra hindu hijyen
standartları ile karşılaşmak eğlenceli oldu.
Şehrin en makul fiyatlı GH’u Golden Dream.
Hintli sahipleri sayesinde temizlik bir lüks ama hayatta kalıyorsunuz..
Şehirde görülecek en hoş yer botanik
bahçeleri. Bizim gibi deliyseniz yürüyerek gidip gelebilirsiniz. Ya da at
arabası kiralamak mümkün. Gerçi ben bahçeleri pek beğenmedim. Yine de yolda
gördüğünüz mimarı güzellikler her şeyi unutturuyor.
Ikinci günün öğleden sonrasında bulduğumuz
dolmuş-van’lardan biri ile Mandalay’e geçtik. Kalabalık olduğumuz için tüm
aracı kiraladık ama yalnızsanız da toplu taşıma mantığı ile binmeniz mümkün.
Yolda araçta yaşanan sorunlar nedeni ile 2 saat kadar kaybettik ama o bizim
şanssızlığımız.
Şoför geç kalınca, anlaştığımızın dışında bizi şehirde kafasına
gore bir yerde indirmek istedi. Itiraz ettik ama pek fayda etmedi. Hatta
arkadaş bize sesini yükseltip dışarı çıkarak eşyalarımızı dışarı çıkarmaya
başladı. Ben de arabanın anahtarını alarak istediğimiz yere gidene kadar
inmeyeceğimizi söyledim. Bizim ekip daha once böyle tiplerle karşılaşmadığı
için panik oldu ama uzun zamanda edindiğim yol tecrübeleri böyle durumlarda işe
yaramıyor değil. Hem yine aynı tecrübeler bana parayı hiç peşin ödememeyi de
öğrettiğinden adam bizi tıpış tıpış otel kapısının önüne kadar bıraktı. Siz siz
olun, Asya’da hiç bir ödemeyi peşin yapmayın..
----------
Mandalay Yangon’a gore çok daha keyifli bir
şehir. En azından daha pozitif bir etkisi var. şehirde yapacak şey çok.
Ben merkezde ve herkesin tercihi olan
Garden otelde (ulan her şehirde aynı isimle mekan yapmışlar, başka isim mi yok)
yer bulamadığımdan ekipten ayrılıp AD1’a geçtim. Bir orçun klasiğiyle, sırtımda
çanta 1.5 saat şehri kapı kapı dolaşarak ve iyi bir pazarlıkla temiz odama
kapağı attım..
Ingilizler şehri tıpkı Yangon gibi nefis
planlamışlar. Sokaklar numaralandırılmış, hepsi birbirini güzel güzel kesiyor.
Kaybolmak zor, tarif almak bir o kadar kolay..
Şehrin merkezinde meşhur saray var. dışı su
kanalları ile çevrili bu devasa mekanın surları yüzünden, içine girmeden fikir
sahibi olmak mümkün değil. Daha once yandığı için orjinal değil ve giriş
pahalı. Saray o kadar büyük ve geniş ki, sadece bir kanadını boydan boya
yürümek 15-20 dakikamı aldı.
Mandalay tepesine mutlaka çıkın, manzara
çok güzel. Yine benim gibi erken kalkar ve yol alırsanız, sabah görevliler
gelmeden biletsiz içeri girebilir (9’dan once), cuntaya nanik yapabilisiniz..
Nehrin diğer yakasında kadim şehir mingun
ve harabeleri var. ama mesafe uzak. Oraya gitmenin en iyi yolu motosiklet
kiralamak. Biz de Michael ile bir taneye atlayıp gün doğumu için yola çıktık.
Karşı kıyıya geçince Burma’nın en kutsal budist eğitim merkezlerinden birine
vardık. Sagaing Hill’de, bölgenin en yüksek tepesinde güneşi selamlayıp
karnımızı doyurduktan sonra mingun’a devam ettik.
Mingun, zamanın deli kralının (bknz. Game
of Thrones) binlerce köle çalıştırıp ülkenin dört bir yanından gelen taş ve
tuğlalarla yapılmış bir tepe. Bir bakıma piramit de denebilir. Ama bu yüzyılda
yaşanan deprem, yapıda ciddi çatlaklara yol açmış. Şu anda tepeye çıkış yasak.
Bu heybetli yapıya bakıp insanların güç gösterilerinin saçmalığına küfretmek serbest..
Burada da sizden 10 dolar giriş parası
istiyorlar. Biz yine kavga dövüş ödemedik ama siz riske girmemek için
motosikletinizi başka yere park edin. Böylece görevlilere açık hedef
olmazsınız. Tapınak dışında dünyanın en büyük çanını da görmeniz mümkün. Altına
girip fotoğraf çektirmek çok leziz..
Gün batımını da dünyanın en uzun tahta
köprüsünde yaptık. Mandalay’in güneyindeki bu köprü, en çok turist çeken
noktalardan biri.. görülmeye değer.
Şilili dostlar ve Michael Mandalay’den
uçacaklardı. Ben onlarla vedalaştığım akşam, Mandalay’in en keyifli lokantası
Rainbow’da (Graden otelin arka sokağında sayılır, kime sorsanız gösterir)
Şilili kız ekibi Maria ve Anne ile tekrar karşılaştım. Uzun uzun sohbet ettik.
Inle’de söz verdikleri üzere bana vermeyi düşündükleri takma isim de
netleşmişti. Yeşil t-shirt ve pantalonum nedeniyle Peter Pan’a benzetip
“Peterino” dediler. Bundan sonra yolculuğumda, yerellere telafuzu zor gelen
durumlarda adımı hep böyle söyledim.. iki kızla aylar sonra Endonezya-Flores’de
tekrar karşılaşacaktım..
Yine yalnız kalarak otobüs ile Yangon’a
döndüm.. sabah inince zaman kaybetmeden terminalden direkt Golden rock
otobüsüne atladım.
Otobüste tanıştığımız fransız kız ile bir oda paylaşıp maliyeti bölüştük. Bugüne kadar
nasıl hayatta kaldığını anlamadığım panik arkadaş beni biraz yordu ama cüzdanıma
iyi gelen her şeye eyvallah demeyi çok önce öğrendim..
Golden rock, budistler için çok kutsal
(zaten her yer kutsal bu arkadaşlara. Ota boka tapınıyorlar). Bir tepenin
üzerinde, yarısı dışarıda kalmış devasa bir kaya var. ne depremler ne
fırtınalar atlatmış ama aşağı düşmemiş (bildiğin yumurtaya can veren allah
durumu). Millet hacı olmak için buraya çıkıp, kayayı altın pullarla kaplayıp,
dua edip geri dönüyor.
Şehir berbat. Sersefil ve kalacak yer
seçenekleri hem pahalı hem çok kötü. Ayrıca şehirde 7/24 dua okuyan bir
şerefsiz hem adamı uyutmuyor hem de her an kafanızı şişirip yeter ulan
dedirtiyor. Bak müslümana feyz al ey zındık.. Valla bulsam o mikrofon başındaki
arkadaşı boğazlayacaktım.. kutsallık sebebi ile bira da yok..
Tepeye yolculuk için üstü açık kamyonetlere
biniyorsunuz. Bir kısım da arkada ayakta takılıyor. Aşağısı uçurum olan daracık
yollarda kamyonetler 70-80 ile viraj alıyorlar. O kadar tehlikeli ve hızlı
kullanıyorlar ki dönüşlerde kafanız kamyonetin dışına savruluyor. Belki bizi
yediler ama hiç kaza olmuyormuş. Zaten şoförlerin gözlerini kapatsanız aynı
yolu rahat rahat yaparlar gibi bir hissiyat var. hayatımın en büyük
heyecanlarından birini kamyonet tepesinde bulacağım aklımın ucundan geçmezdi..
Biz en güzel fotoğraf saati için gün batımı
saatini tercih ettik. Ama çok dikkatli olun, bizim gibi şehre dönen son
kamyoneti kaçırmayın. yoksa bir sonraki
Kalkış noktasına kadar 20 dakika boyunca
bayır aşağı koşmak zorunda kalırsınız. Başka ulaşım aracı da yok!!! aksi
taktirde en az 3 saat orman içinde yürümeniz gerekir..
Cunta yine kapıda para istiyor. Bir yerden
binaya girip diğer taraftan bilet alarak çıkıyorsunuz. Sizi bilet almanız için
durduran ve binayı gösteren görevliler binanın çıkış tarafında yok. kapıdan
girip, bilet almadan çıkarak yolunuza devam edebilirsiniz. Içerisi ana baba
günü olduğu için giren çıkana bakan yok. Kimse bir daha da bilet sormuyor zaten.
Böylece burada da askere para ödemeden Burma gezimi tamamladım.. Gerçi Fransız
arkadaşın ödü patladı ama 10 doların cebinde kalmasına sesini çıkarmadı tabi..
Açıkçası Golden Rock fotoğraflardaki tüm
çekiciliğine ragmen pek güzel gelmedi bana.. tamamen turistik, populer bir nokta
haline gelmesinin de etkisi var sanırım. Kimseye tavsiye etmem. Ama illa “daş”
göreceğim diyorsanız en azından ziyaretinizi haftasonuna denk getirmeyin, her
yer hacı doluyor..